Kış Savaşı (1989)

Talvisota DVD cover.PNGOrijinal Adı: Talvisota (İngilizce: The Winter War)
Yönetmen: Pekka Parikka
Oyuncular: Taneli Mäkelä, Vesa Vierikko, Timo Torikka
IMDB Puanı: 7,6
Konusu: “Talvisota” (Kış Savaşı), 1989 yılında Finlandiya’da çekilen ve Finlandiya-Sovyetler Birliği Kış Savaşı’na odaklanan bir dramatik savaş filmidir. Film, Finlandiya’nın Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesiyle başlayan ve 1939-1940 yıllarında gerçekleşen Kış Savaşı’nın hikayesini anlatır.
Filmin ana hikayesi, Sovyetler Birliği’nin, stratejik öneme sahip olan Karelya bölgesini ele geçirmeye çalışması ve Finlandiya’nın buna direnmesi etrafında şekillenir. Sovyetler Birliği, bu bölgeyi kontrol altına alarak Leningrad’ı savunmayı amaçlamaktadır. Ancak, Finlandiya, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne karşı yapılan bu saldırıya direnir.
Filmin odak noktası, farklı karakterler aracılığıyla savaşın etkilerini göstermektir. Bu karakterler arasında askerler, siviller, liderler ve aile bireyleri bulunmaktadır. Film, savaşın yıkıcı etkilerini, insanların savaş koşullarında nasıl başa çıktığını ve vatanseverlik duygularını vurgular.
Kış Savaşı’nın zorlu doğa koşulları, siper savaşları, stratejik hamleler ve Finlandiya’nın direnişi gibi önemli olaylar, filmde detaylı bir şekilde ele alınır. Aynı zamanda, uluslararası toplumun bu çatışmaya olan tepkileri ve diplomatik çabalar da filmde işlenen konulardan biridir.
“Talvisota,” tarihi bir dönemi dramatik bir şekilde yansıtarak, Finlandiya’nın Kış Savaşı’nda gösterdiği direnci ve dayanıklılığı anlatan önemli bir savaş filmidir.

Narvik (2022)

Narvik (film) poster.pngOrijinal Adı: Narvik
Yönetmen: Erik Skjoldbjaerg
Oyuncular: Kristine Hartgen, Carl Martin Eggsbø, Cristoph Gelfert Mathiesen
IMDB Puanı: 6,6
Konusu: Film, 9 Nisan 1940 tarihinde Nazi Almanyası’nın Norveç’e yönelik saldırısını konu alıyor. Film, gerçek olaylara dayanıyor ve Norveç’in Narvik şehrindeki deniz savaşlarına odaklanıyor.
Hikaye, İkinci Dünya Savaşı sırasında geçiyor. Nazi Almanyası, Norveç’i işgal etmeye karar verir ve bu işgal sırasında Norveç ve Almanya arasındaki deniz savaşları büyük önem taşır. Norveç, Alman işgaline karşı direniş göstermeye çalışırken, müttefik güçler de Norveç’i savunmak için harekete geçer. Narvik filmi, bu deniz savaşlarını, stratejileri ve karakterlerin hikayelerini anlatırken, savaşın korkularını, zorluklarını ve insanlık durumunu ele alır. Aynı zamanda insanların bu zorlu koşullarda nasıl dayandıklarını ve birlikte çalıştıklarını gösterir. Genel olarak “Narvik” filmi, Norveç’in Alman işgaline karşı verdiği mücadeleyi ve deniz savaşlarını konu alan bir İkinci Dünya Savaşı dramasıdır.

Nürenberg Duruşması (1961)

Filmin özgün sinema afişiOrijinal Adı: Judgment At Nuremberg
Yönetmen: Stanley Kramer
Oyuncular: Spencer Tracy, Burt Lancaster, Richard Widmark, Marlene Dietrich
IMDB Puanı: 8,3
Konusu: Film, II. Dünya Savaşı’nın ardından Nürnberg Mahkemeleri’nde yapılan savaş suçları duruşmalarını konu alır. Film, savaş suçlularının yargılanmasıyla birlikte savaşın insanlık üzerindeki etkilerini ve adaletin nasıl sağlanabileceğini sorgulayan bir yapısı vardır.
Hikaye, Almanya’da yer alan Nürnberg kentinde düzenlenen mahkeme duruşmalarının etrafında döner. Film, üst düzey Nazi liderleri ve hükümet yetkililerinin savaş suçlarından yargılandığı bir dava olan Nürnberg Duruşmaları’nı ele alır. Mahkeme salonunda savcılar, suçlamaları sunar ve savunma avukatları da sanıkları savunurlar.
Film, bu yargılamalar sırasında mahkeme salonunda yaşananları ve sanıkların geçmişlerini anlatarak, Nazilerin işlediği suçları ve bu suçların insanlık üzerindeki etkilerini açığa çıkarır. Aynı zamanda, Nürnberg Duruşmaları’nın dünya tarihinde adaletin sağlanması açısından önemini tartışır.
“Judgment at Nuremberg,” etkileyici oyuncu kadrosuyla (Spencer Tracy, Burt Lancaster, Marlene Dietrich, Maximilian Schell gibi isimler) ve derin düşünceye sevk eden temalarıyla bilinir. Film, savaşın yıkıcı etkilerini ve savaş suçlarının hesap verilmesi gereken ciddi suçlar olduğunu vurgularken, aynı zamanda adaletin karmaşıklığını ve insanların kararlarını sorgular.

Hamburger Tepesi (1987)

Hamburger hill.jpgOrijinal Adı: Hamburger Hill
Yönetmen: John Irvin
Oyuncular: Anthony Barrile, Michael Patrick Boatman, Don Cheadle
IMDB Puanı: 6,7
Konusu: Film, Vietnam Savaşı’ndaki gerçek bir olaya dayanmaktadır. Yönetmenliğini John Irvin’in üstlendiği film, Amerikan askerlerinin Mayıs 1969’da gerçekleştirdiği Hamburger Hill Muharebesi’ni anlatır.
Film, 101. Hava İndirme Tümeni’ne bağlı bir grup genç askerin A Shau Vadisi’ndeki tepelere saldırısını konu alır. Bu tepeler arasında en zorlu olanı “Hamburger Hill” olarak bilinir. Askerler, yoğun direniş ve ağır kayıplarla karşılaşırlar. Muharebenin aşamalarında, genç askerler savaşın acımasızlığıyla yüzleşir, arkadaşlarını kaybeder ve kendi hayatları için savaşırken içsel mücadeleler yaşarlar.
Film, Vietnam Savaşı’nın gerçekçi bir portresini çizerek savaşın gerçek yüzünü göstermeyi amaçlar. Askerlerin fiziksel ve psikolojik zorlukları, savaşın anlamsızlığı ve sivil kayıpların etkileri gibi temalar üzerinde durulur. Ayrıca, askerler arasındaki dayanışma ve dostluk bağları da ön plana çıkarılır.
“Hamburger Hill”, savaşın dehşetini ve insanın içindeki direnme gücünü vurgulayan etkileyici bir savaş dramasıdır. Savaş sahneleri, gerilim ve duygusal yoğunlukla birlikte gerçekçi karakter portreleriyle izleyiciye derin bir etki bırakmayı hedefler.

Gece Treni ile Münih (1940)

Night Train to Munich Poster.jpgOrijinal Adı: Night Train to Munich
Yönetmen: Carol Reed
Oyuncular: Margaret Lockwood, Rex Harrison
IMDB Puanı: 7,2
Konusu: Carol Reed’in yönettiği bir casus filmidir. Film, Sidney Gilliat ve Frank Launder tarafından yazılan bir hikayeye dayanmaktadır.Film, Nazi Almanyası’nın yayılması döneminde, Alman casusu Baron Axel Bomasch’ın (James Harcourt) Naziler tarafından kaçırılmasıyla başlar. Bomasch, yeni bir süper-silah geliştirdiği için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Oğlu Karl Marsen (Paul Henreid), babasını kurtarmak için İngiliz gizli servisiyle işbirliği yapar.
Karl, İngiliz ajanı Gus Bennett (Rex Harrison) ile birlikte çalışarak, annesiyle birlikte İngiltere’ye kaçmış olan Alman atrist Anna Bomasch’ı (Margaret Lockwood) kurtarmaya çalışır. Anna, Baron Bomasch’ın planlarını içeren belgeleri saklamaktadır. Karl ve Gus, Anna’yı güvende tutmak için onunla işbirliği yapar ve bir dizi tehlikeli olaylar ve entrikaların ortasında Almanya’dan kaçmaya çalışırlar.
Film, casusluk, aksiyon ve gizem unsurlarını içerirken aynı zamanda bir aşk hikayesine de odaklanır. Karl ve Anna arasında gelişen duygusal bağ, onları zorlu bir durumda bir arada tutar.
“Night Train to Munich”, atmosferik sahneleri, gerilim dolu hikayesi ve etkileyici performanslarıyla tanınan bir casus filmidir. Nazi Almanyası’nın tehditi altında geçen bir macera olarak, izleyicilere sürükleyici bir deneyim sunmaktadır.

Doğum Günü Dört Temmuz (1989)

Born On The 4th Of July.jpgOrijinal Adı: Born on the Fourth of July
Yönetmen: Oliver Stone
Oyuncular: Tom Cruise, Kyra Sedgwick, Raymond J. Barry
IMDB Puanı: 7,2
Konusu: Vietnam Savaşı döneminde geçen bir drama filmidir. Film, Tom Cruise’un canlandırdığı Ron Kovic’in gerçek hayat hikayesine dayanmaktadır.Ron Kovic, Amerika Birleşik Devletleri’nin 4 Temmuz Bağımsızlık Günü’nde doğmuştur ve Amerikan rüyasını gerçekleştirmek için büyük bir hevesle Vietnam’a asker olarak katılır. Ancak savaşta ciddi bir şekilde yaralanır ve felç olur. Savaş sonrası iyileşme sürecinde, Kovic gerçeklerle yüzleşir ve Amerika’nın Vietnam politikalarının gerçek doğasını keşfeder. Kovic, savaşın travmatik etkileriyle mücadele ederken, savaşın anlamsızlığını ve acımasızlığını sorgulamaya başlar. Kendi içsel yolculuğunda, özgürlük, adalet ve barış için savaşırken Amerika’nın yanlış politikalarına karşı çıkar. Aynı zamanda engelli bireylerin haklarını savunmak için aktivist olur ve savaş karşıtı bir hareketin öncüsü haline gelir. Film, Kovic’in cesaretini, dayanma gücünü ve kişisel dönüşümünü anlatırken, Vietnam Savaşı’nın psikolojik ve fiziksel etkilerini gösterir. Kovic’in yaşadığı zorluklar, savaş sonrası travma ve toplumda yaşadığı ayrımcılık gibi temalar üzerinde durur. “Born on the Fourth of July”, savaşın insanlar üzerindeki etkilerini, Amerikan rüyasının sorgulanmasını ve bireyin içsel mücadelesini etkileyici bir şekilde anlatan güçlü bir film olarak kabul edilir.

Gettysburg (1993)

Gettysburg PosterOrijinal Adı: Gettysburg
Yönetmen: Ron Maxwell
Oyuncular: Tom Berenger, Martin Sheen, Stephen Lang, Jeff Daniels, Sam Elliott 
IMDB Puanı: 7,6
Konusu: Amerikan İç Savaşı’nın dönüm noktası olarak görülen ve Birlik Ordusunun zaferiyle sonuçlanan Gettysburg Muharebesi’nin cereyan ettiği üç günü her iki cephenin komutanları üzerinden anlatan dört buçuk saatlik destansı bir film. General Buford’un süvari birliğinin Gettsyburg kasabasını savunduğu ilk gün, Albay Chamberlain’in kritik bir pozisyona sahip bir tepede güneylilere geçit vermediği ikinci gün ve Konfederasyon Ordusunun topyekûn hücum ettiği ve ciddi kayıplarla başarısız olduğu üçüncü gün filmde tasvir ediliyor. Özellikle, her iki tarafın da West Point mezunu subaylarının karar alma süreçlerinin detaylıca anlatılması; generallerin sadece bu muharebede değil, savaşın geneli üzerindeki etkisi hakkında fikir veriyor. General Lee’yi canlandıran Martin Sheen başta olmak üzere, oyuncuların general performansları ise ayrıca dikkat çekiyor. 

Aslan Yürekli Çavuş (1941)

Gary Cooper, Walter Brennan, and Joan Leslie in Sergeant York (1941)Orijinal Adı: Sergeant York
Yönetmen: Howard Hawks
Oyuncular: Gary Cooper, Walter Brennan, Joan Leslie
IMDB Puanı: 7,7
Konusu: Alvin York, Avrupa’nın I. Dünya Savaşıyla hercümerce uğradığı yıllarda Amerika’nın Tennessee eyaletinin ücra bir köyünde yaşayan gariban bir köylü gençtir. Boş zamanlarını içki ve haytalıkla geçiren York, Gracie isminde bir kıza aşık olur ve onunla evlenmek ister. Arazisi dağ yamacında olduğu için verimi düşük olan ve dolayısıyla maddi durumu kötü olan York, ovadan bir arazi alırsa kızın kendisini kabul edeceğini düşünür. Adamın birinden ovalık bir arazi almak için anlaşma yapan York, parayı denkleştirmek için gece gündüz çalışır, çok iyi nişancı olduğu için ödüllü nişancılık yarışmalarına katılır. Ancak parayı denkleştireceği gün, satıcı araziyi başkasına (hem de Gracie’yle evlenmek isteyen başka bir adama) sattığını söyler. York çileden çıkar, bir gece satıcıdan intikam almak için yola çıkar ama hava aşırı yağmurlu ve fırtınalıdır. Tam kilisenin yakınlarından geçerken York’un üstüne bir yıldırım düşer ve York yönünü kiliseye çevirir. O geceden sonra sıkı bir Hristiyan olan York artık haytalığı bırakır hem ailesinin hem de köyün efendi çocuğu olur. Bu esnada Amerika, Almanya’ya savaş ilan eder ve gönüllü asker alımları başlar. İncil’deki “öldürmeyeceksin” emri gereğince savaşa karşı olan York askere yazılmak istemez ama Papaz Pile vicdani retçilerin askerlikten muaf olduğunu söyleyerek onu askere yazdırır. Lakin, başvuruları reddedilir. York, ülkesi için savaşmak ile Tanrı’nın öldürmeyeceksin emri arasında bir ikilemde kalır ve o halde Fransa’ya cepheye gönderilir. Savaşın şiddeti York’un karar vermesine yardımcı olur. Vicdani retçi Amerikan askeri Alvin York’un gerçek hikayesinin anlatıldığı, hem de York’un bizzat çekimlere katılarak azami gerçekliğin sağlandığı, Pearl Harbor saldırısı döneminde vizyona girdiği için tarihin en yüksek hasılatlarından birini toplayan, prodüksiyon ve oyunculuk sayesinde o dönemi iyi yansıtan tam bir klasik. Vicdani retçi (hem de sonuna kadar) diğer bir kahraman askerin hikayesini anlatan film için bakınız Savaş Vadisi (2016).

Büyük Baskın (2005)

The Great Raid (2005)Orijinal Adı: The Great Raid
Yönetmen: John Dahl
Oyuncular: James Franco, Benjamin Bratt, Joseph Fiennes
IMDB Puanı: 6,7
Konusu: Film, II. Dünya Savaşı sırasında Japon işgali altındaki Filipinler’de Cabanatuan savaş esirleri kampında tutulan yaklaşık 500 kadar Amerikan askerinin kurtarılması için yapılan operasyonu anlatıyor. Bataan Muharebesinde yenik düşüp, yaklaşık 100 kilometrelik Bataan Ölüm Yürüyüşünden sağ çıkan Amerikan askerleri Cabanatun esir kampında zor şartlar altında yaşam mücadelesi verir. Japonlar yavaş yavaş Amerikan askerlerini infaz etmeye başlayınca, Amerikan Komando Birliğinden Yarbay Mucci (Benjamin Bratt) ve Yüzbaşı Prince (James Franco) esir askerlerin kurtarılması için bir operasyon yapmakla görevlendirilir. Filmde adım adım baskının planlanması, Alamo gözcülerinin ve Filipinli gerillaların baskındaki rolü ve kamptaki askerlerin, özellikle Binbaşı Gibson’ın (Joseph Fiennes), yaşadıkları gün gün anlatılıyor. Amerikan tarihinin en başarılı kurtarma operasyonlarından biri olarak görülen “The Great Raid” in başarılı ve sürükleyici bir sinema uyarlaması. Bu arada, Bataan’da yaşanan bağımsızlık mücadelesi ve Amerikan yardımını anlatan, aynı zamanda Bataan Ölüm yürüyüşünden kareler de içeren film için bakınız Bataan’a Dönüş (1945)

Zafer Yolları (1966)

Lost Command (1966)
Orijinal Adı: Lost Command
Yönetmen: Mark Robson
Oyuncular: Anthony Quinn, Alain Delon, George Segal, Maurice Ronet, Claudia Cardinale
IMDB Puanı: 6,4
Konusu: Fransa ile sömürgesi Vietnam arasında cereyan eden ve sonucunda Vietnam’ın bağımsızlığını kazandığı I. Çinhindi Savaşının sonlarında, bir Fransız birliği girdiği çatışmada çok güç kaybeder. Birliğin komutanı Albay Raspeguy (Anthony Quinn), karargahtan yardım ister ama gele gele bir uçak paraşütçü gelir. Onlar da mayınlı araziye iner ve başta Binbaşı Clairefons olmak üzere çoğu orada ölür. Vietnamlılar galip gelir ve Fransız birliği ateşkes imzalanana kadar esir tutulur. Ateşkesle birlikte Fransa’ya dönen Albay Raspeguy, paraşütçü binbaşının eşine taziyeye gider ve burada kendisiyle bir ilişkiye başlar. Fransa ordusunun subay profilinin aksine köylü olan ve üstleriyle de iyi geçinemeyen Albay Raspeguy, Kontes Clairefons’un yüksek mevkideki akrabaları sayesinde Cezayir’deki 10. Paraşüt Alayının başına getirilir. Cezayir ise o dönemde kaynamaktadır. Vietnamlıların Fransızlara karşı kazandığı zaferden cesaret alan Cezayirliler gerilla savaşı başlatmıştır. 10. Paraşüt Alayı da bu gerillaları etkisiz hale getirmekle görevlendirilir. Çürüğe ayrılan askerlerden oluşan ve sadece gönüllü olanların dahil olabildiği bu alaya, Albay Raspeguy’in Vietnam’daki subayları da gönüllü olarak katılır. Biri hariç; Cezayir asıllı Teğmen Mahidi (George Segal). Vietnam sonrası memleketine dönen Mahidi, daha ilk günden duvarlara “bağımsızlık” yazan kardeşinin Fransız polisi tarafından vurulmasıyla başlayan süreç sonunda Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesine (FLN) katılır ve askeri kabiliyetleri sayesinde gerilla lideri olur. Sonuç olarak, bir yanda Albay Raspeguy ve Yüzbaşı Esclavier (Alain Delon) komutasında 10. Paraşüt Alayı, diğer yanda Teğmen Mahidi liderliğindeki bağısızlık yanlısı Cezayirliler, ortada ise soluksuz izleyebileceğiniz harika bir gerilla savaşı filmi.

Hücum (1956)

Attack (1956)Orijinal Adı: Attack
Yönetmen: Robert Aldrich
Oyuncular: Jack Palance, Lee Marvin, Eddie Albert, Robert Strauss
IMDB Puanı: 7,4
Konusu: II. Dünya Savaşında Müttefik Kuvvetlerin Avrupa’ya çıkarma yaparak Nazileri geri püskürtmeye başladığı 1944 yılında, ABD ordusunun “Nazlı Tilkiler” bölüğü ön cephede Nazi hatlarına saldırılar düzenlemektedir. Ancak bölük komutanı Yüzbaşı Cooney bu görevi yerine getirecek kadar cesur olmadığı için ileri göreve gönderdiği askerlere gereken desteği vermekten imtina eder ve artan sayıda askerin gereksiz ölümüne neden olur. Bu durum, başta Teğmen Costa olmak üzere askerin moralini bozar ve Cooney’e karşı bir cephe oluşur. Bölükteki diğer bir teğmen olan Woodruff da durumdan rahatsızdır ama Cooney ile Costa arasındaki gerilimi düşürmeye çalışır. Cooney’in tek destekçisi, onu çocukluktan beri tanıyan ve savaş sonrası babasının siyasi nüfuzunu kullanmak isteyen Yarbay Bartlett’tır. Nitekim, her şeyin farkında olmasına rağmen ona arka çıkar ve görevden almaz. Bu esnada, ilerlemesine devam eden bölük La Nelle isimli bir kasabaya yaklaşır. Yarbay Bartlett, Nazlı Tilkiler bölüğünün kasabayı ele geçirmesini emreder. Kasabada Nazilerin olup olmadığını bilmeyen Cooney, topyekun hücum yerine önden Teğmen Costa liderliğinde bir keşif ekibi göndermeye karar verir. Teğmen Costa da, hem Cooney hem de Woodruff’dan gerektiğinde hemen destek göndermek üzere söz alarak görevi kabul eder ve ekibiyle birlikte kasabaya doğru yola çıkar. Aksiyonu ve gerilimi tadında sergileyen, aynı zamanda askerin moral durumunu iyi anlatabilen güzel bir film. Bir not; korkak Yüzbaşı Cooney’i, gerçek hayatta madalyalı bir II. Dünya Savaşı kahramanı olan Eddie Albert canladırıyor.

Remagen Köprüsü (1969)

Ben Gazzara and George Segal in The Bridge at Remagen (1969)
Orijinal Adı: The Bridge at Remagen
Yönetmen: John Guillermin
Oyuncular: George Segal, Robert Vaughn, Ben Gazzara
IMDB Puanı: 6,7
Konusu: II. Dünya Savaşının Avrupa sahnesinde artık sona gelinmiştir. Almanya kırmızı çizgisi olarak gördüğü Rhine nehrinin gerisine çekilmeye başlamıştır. Geri çekilirken de nehir üzerindeki köprüleri bir bir imha ederler ki Müttefik Kuvvetleri’nin geçişine olanak sağlamasın. Remagen köprüsü de sona kalan köprülerden biridir ve Hitler tarafından derhal patlatılması için talimat verilmiştir. Ancak, köprünün batı tarafında henüz geri çekilmemiş 75 bin Alman askeri vardır. Köprünün patlatılması işiyle görevlendirilen Binbaşı Paul Kreuger (Robert Vaughn) biraz vicdanlı olduğu için köprüyü hemen patlatmak yerine, tutabildiği kadar tutup, Alman askerlerinin geçişini sağlayıp sonra patlatmaya karar verir. Diğer taraftan, köprünün kendi taraflarında kalan Alman askerlerini kapana kıstırmak isteyen ABD ordusu da Remagen köprüsünü patlatmak üzere Teğmen Hartman (George Segal) komutasında bir ekibi önden yollar. Almanya’nın I. Dünya Savaşında hızla Fransa’ya ilerlemek için yaptığı ancak, II. Dünya Savaşında aksi yönde hizmet eden köprüde yaşanan Remagen muharebesini anlatan aksiyonu bol, akıcı güzel bir film. Filmin çekim süreci de ayrı bir film konusu olacak derecede ilginçtir. Zira, Çekya’daki benzer bir köprüde, tam da Sovyetlerin Çek Cumhuriyetini işgal ettiği dönemde zorluklarla çekilmiş.

Öldürme Emri (1966)

The Blue Max (1966)
Orijinal Adı: The Blue Max
Yönetmen: John Guillermin
Oyuncular: George Peppard, James Mason, Ursula Andress, Jeremy Kemp
IMDB Puanı: 6,5
Konusu: I. Dünya Savaşının Batı Cephesinde bitmek bilmeyen siper savaşlarından sıkılan ve uçma aşkıyla yanıp tutuşan Alman Onbaşı Stachel (George Peppard) uçuş okuluna yazılır. Orta gelirli sıradan bir aileden gelen Stachel, 1918 yılında uçuş okulundan teğmen olarak mezun olup Fransa semalarında İngilizlerle savaşacağı birliğine gönderilir. Ancak bu birlikteki pilotların hepsi aristokrat ailelerden gelmektedir. Onların yadırgayan bakışlarına aldırmayan Stachel’in tek arzusu vardır; en az 20 düşman uçağı düşürerek Blue Max madalyasını kazanmak. Hatta daha ilk görevinde bir İngiliz uçağını düşürür ama görev arkadaşının uçağı da düştüğü için tanık bulamaz ve ilk skorunu kaydettiremez. Uçağın düştüğü araziyi arasa da enkazı bulamaz. Arkadaşının ölümüne yas tutmak yerine skor peşinde koşması ve devamında gelişen bir çok olayda madalya uğruna sergilediği tavırlar başta komutanı olmak üzere herkes tarafından tepki çeker. Bunlara rağmen iyi bir pilot olan Stachel, filonun yıldız pilotu Willi’nin (Jeremy Kemp) Blue Max madalyasını takma töreninde, aynı zamanda Willi’nin amcası olan, General Klugemann’a (James Mason) takdim edilir. Stachel, savaştan yorgun ve huzursuz olan halk tabakasının kendi içlerinden gelen bir kahramana ihtiyacı olduğunu düşünen General’in ilgisini çeker, zira onu propaganda malzemesi yapmak ister. Bu arada, General’in genç karısı Kaeti (Ursula Andress) Willi ile gizli aşk yaşamaktadır (Aşk-ı Memnu vakası). Stachel, Kaeti’nin de ilgisini çeker ve bir aşk üçgenine dahil olur. Teğmen Stachel’in madalya hırsı uğruna maddi-manevi verdiği tüm mücadeleyi anlatan güzel ve akıcı bir film.

Devler Savaşı (1960)

Orijinal Adı: Sink the Bismarck!
Yönetmen: Lewis Gilbert
Oyuncular: Kenneth More, Dana Wynter, Carl Möhner
IMDB Puanı: 7,1
Konusu: II. Dünya Savaşı sırasında İngiliz donanması, bir yandan Akdeniz’de savaş verirken, bir yandan da ticaret ve tedarik gemilerinin Kuzey Atlantik’i güvenli bir şekilde geçmesini sağlamak için Alman savaş gemileriyle ve denizaltılarıyla mücadele etmektedir. Bu hengamede Almanya’nın ürettiği en büyük savaş gemisi olan Bismarck, beraberinde başka bir savaş gemisiyle Baltık Denizinden çıkıp Kuzey Atlantik’e doğru yola çıkar.  Eğer Bismarck, muhtemel bir kaç rotadan birini takip ederek Kuzey Atlantik’e açılırsa, artık onu bulmak ve batırmak imkansız hale gelecektir. Durumun farkında olan İngiltere Donanması Harekat Merkezinin yeni komutanı Kaptan Shepard hemen Bismarck’ı batırmak için bir harekat planlamasına başlar. Ancak, Bismarck’ın hangi rotadan gideceğinin tespit edilememesi, kötü hava koşulları nedeniyle havadan istihbarat toplanamaması, donanmadaki diğer gemilerin halihazırda yürüttüğü bir misyonu olması, zamanın dar olması gibi etkenler, üstüne Bismarck’ın zırh ve ateş gücü bakımından kendi gemilerinden daha iyi olması işi zorlaştırır. Tarihin en büyük savaş gemilerinden birinin batırılması sürecini hem masadaki planlama üzerinden hem de denizde yaşananlar üzerinden anlatan etkileyici ve akıcı bir film.

Londra Yanıyor (1965)

Operation Crossbow (1965)
Orijinal Adı: Operation Crossbow
Yönetmen: Michael Anderson
Oyuncular: George Peppard, Jeremy Kemp, Trevor Howard, Richard Johnson, Sophia Loren
IMDB Puanı: 6,6
Konusu: 1943 yılında bir yandan Müttefikler Avrupa’ya çıkarma yapıp Berlin’e kadar ilerlemeyi planlarken, diğer taraftan Almanlar V-1 seyir füzesi (nam-ı diğer uçan bomba) ile V-2 balistik füze çalışmalarında sona gelmiştir. Bu füzelerin Almanya’dan ateşlenip Londra’yı vurabilecek menzilde olduğu söylentileri üzerine İngiliz istihbaratı bir çalışma yapar ve havadan çektiği fotoğraflarla Baltık Denizi kıyısındaki V-1 füze geliştirme merkezini tespit ederler. Bazı İngiliz bilim adamları mevcut teknolojiyle böyle bir füzenin yapılabilmesinin mümkün olmadığını, dolayısıyla bu projenin hedef şaşırtma amaçlı yapıldığını söylese de, İngiliz istihbaratı Churchill’i ikna eder ve hedefler bombalanır. Bunun üzerine Almanlar, Güney Almanya’da yerin altına inşa ettikleri tesislerde çalışmalarına devam eder ve bu kez daha etkili bir füze olan V-2’ler üzerinde yoğunlaşırlar. Bunun için de Almanya işgali altındaki komşu Avrupa ülkelerinden bilim adamları ve mühendisleri toplamaya başlarlar. Bu bilim adamı hareketliliğini tespit eden İngiliz istihbaratı, iyi derecede Almanca ve Flemenkçe bilen mühendislerden bir ekip kurup yer altı fabrikasına sızma planı yapar. Mülakatı geçen üç kişiye, yeni kimlikleriyle beraber operasyon bölgesine yakın bir otele giderler. Bir yandan fabrikaya sızma planını uygulayan ajanlar, bir yandan da kimliklerini kullandıkları ölü insanların hikayelerine dahil olurlar. ABD ile İngiltere’nin ortaklaşa yürüttüğü “Crossbow” operasyonunu hikayeleştiren, akıcı güzel bir film.
Not: Afişe bakınca Sophia Loren filmin baş rolü gibi düşünülebilir, ama değil. Sadece, filmin yapımcısı olan kocasının gişe hasılatını artırmak amacıyla kendisine verdiği ufak bir rolü oynuyor ve karşılığında diğer oyunculardan daha fazla para alıyor.

Dört Cesur Arkadaş (2002)

Kate Hudson and Heath Ledger in The Four Feathers (2002)
Orijinal Adı: The Four Feathers
Yönetmen: Shekhar Kapur
Oyuncular: Heath Ledger, Wes Bentley, Kate Hudson, Djimon Hounsou
IMDB Puanı: 6,5
Konusu: 19. yüzyılın sonuna doğru, Britanya İmparatorluğunun en ihtişamlı günlerini yaşadığı, İngiliz delikanlıların Kraliçe ve vatan uğruna savaşmayı en kutsal vazife olarak gördüğü dönemler. Subay okulundan yeni mezun olmuş Harry (Heath Ledger), Ethene (Kate Hudson) ile nişanlanmış gelecek güzel yılların hayalini kurmaktadır. Bu esnada, Britanya himayesi altındaki Mısır Hidivliğinin elinde tutmaya çalıştığı Sudan’da başlayan Mehdi harekatı Hartum’u kuşatmış, oradaki İngiliz General Gordon Paşa mahsur kalmıştır (konuya ilişkin film için bakınız Hartum (1966)). Britanya ordusu da Gordon Paşa’yı kurtarmak için Harry’nin bulunduğu alayı Sudan’a görevlendirir. Harry, “Sudan bizim neyimize” deyip subaylıktan istifa eder. Harry’nin en yakın dört subay arkadaşından üçü, onun bu hareketini korkaklık olarak değerlendirir ve korkaklık sembolü olan beyaz tüy gönderirler ona. Sadece Jack (Wes Bentley) göndermez ama dördüncü tüy nişanlısı Ethene’den gelir ve nişan bozulur. Harry’nin alayı Sudan’a gider. Harry’nin Albay babası başta olmak üzere bütün çevresi onu korkaklıkla suçlar. Harry, kaybolan itibarını tekrar kazanmak için tek başına Sudan’a gidip savaşmaya karar verir. İllegal yollardan Sudan’daki Britanya birliğine gitmeye çalışırken çölde tek başına kalır ta ki kölelikten kaçıp karın tokluğuna askerlik yapan Ebu Fatma onu kurtarana kadar. Bu ikili, Britanya ordusu ile Mehdi ordusu arasında gerçekleşen Abu Klea Savaşının öncesi ve sonrasında şekillenen tehlike ve sürprizlerle dolu bir serüvene atılır. Sürükleyici hikayesiyle ve çölün ortasındaki efsane savaş sahnesiyle harika bir film.

Sessiz ve Derinden Git (1958)

Clark Gable and Burt Lancaster in Run Silent Run Deep (1958)
Orijinal Adı: Run Silent Run Deep
Yönetmen: Robert Wise
Oyuncular: Clark Gable, Burt Lancaster, Jack Warden
IMDB Puanı: 7,3
Konusu: II. Dünya Savaşının Pasifik Cephesinde, Japonya açıklarında bulunan Bungo Boğazında devriye gezen Akikaze isimli Japon destroyeri Amerikan gemilerine ve denizaltılarına göz açtırmamaktadır. Bölgede batan dört Amerikan denizaltı gemisinin sonuncusundan sağ kurtulan Kaptan Richardson (Clark Gable), Akikaze’den intikam almak maksadıyla karargahı ikna ederek yeni bir denizaltı görevine yazılır. Richardson’un emrine ise, başarılı bir devriye görevi sonrası Kaptanlığa terfi edilmeyi bekleyen Yardımcı Kaptan Bledsoe (Burt Lancaster) komutasındaki Nerka isimli denizaltı verilir. Devriye görevi başında Kaptan Richardson, mürettebat arasında dönüşü olmayan yer olarak efsaneleşen Bungo Boğazından uzak durulacağı yönünde talimat aldığını söyler. Yolda sürekli tatbikat ve eğitim yaparak, mürettebatı hızlı ve organize bir şekilde torpido ateşlemeye çalıştıran Kaptan Richardson, karargahın talimatı dışına çıkarak Bungo Boğazına doğru ilerler. Burada Akikaze ile karşılaşmayı planlarken bombardıman uçaklarının tuzağına düşen Nerka’da üç mürettebat ölür, Kaptan Richardson ise yaralanır. Zaten talimatın dışına çıkıp Bungo Boğazına geldiği için rahatsız olan Yardımcı Kaptan Bledsoe, diğer subayların da desteğiyle, yönetimi ele alır ve Pearl Harbor’a dümen kırar. Ancak, onların da Bungo Boğazına dönüp, Akikaze’yle savaşmak için sebepleri vardır… Dönemin şartlarına göre iyi çekilmiş, akıcı bir film.

Waterloo Savaşı (1970)

Waterloo (1970)
Orijinal Adı: Waterloo
Yönetmen: Sergey Bondarchuk
Oyuncular: Rod Steiger, Christopher Plummer, Jack Hawkins
IMDB Puanı: 7,3
Konusu: Napolyon Savaşlarının Altıncı Koalisyon Savaşında Avrupa’nın büyük güçlerine yenilen Napolyon, kurmaylarının tavsiyesi ve ısrarıyla tahttan çekilir ve Elba adasına sürgüne gönderilir. Burada rahat durmayan Napolyon bin adamıyla buradan kaçar ve Paris’e doğru yürür. Yolda kendisini durdurmaya gelen orduya eski günlerdeki gibi coşkulu bir konuşma yapan Napolyon, onları da safına çekerek kansız bir şekilde tekrar imparatorluk koltuğuna oturur. Ancak, Avrupalı devletler bundan rahatsız olur ve tekrar savaş ilan edilir. Napolyon, kendisine karşı kurulan Yedinci Koalisyonun en güçlü iki ordusu olan Wellington Dükü komutasındaki İngilizlerle, General Blücher komutasındaki Prusyalıların bir araya toplanmasını engellemek amacıyla Belçika’yı işgal eder ve iki ordunun ortasına konuşlanır. Amacı önce Prusyalıları, sonra da İngilizleri yenmektir. Wellington Dükü ise, savaşı kendi istediği yerde Waterloo’da yapmayı planlar ve Napolyon’u oraya çeker… Napolyon’un ikinci defa sonunu getiren Waterloo Savaşını anlatan ve döneminin en yüksek bütçeli yapımlarından biri olan filmde, prodüksiyon, yönetmen ve oyunculuk kalitesi göze çarpıyor. Her ne kadar filmin yarısından fazlası, binlerce figüranın yer aldığı savaş meydanında geçse de, film savaşın stratejik tarafına odaklandığı için çatışma sahnelerine daha az yer verilmiş. Napolyon dönemini konu edinen en iyi filmlerden biri.

Teneke Trampet (1979)

Die Blechtrommel (1979)Orijinal Adı: Die Blechtrommel (İngilizce: The Tin Drum)
Yönetmen: Volker Schlöndorff
Oyuncular: David Bennent, Angela Winkler, Mario Adorf
IMDB Puanı: 7,5
Konusu: Sene 1899’da, günümüzde Polonya’nın bir şehri olan Danzig’in taşrasında bir yerde polisten kaçan bir adam, tarlasında patates pişiren bir kadın görür ve kendisini saklamasını ister. Kadın da gayet büyük olan eteğinin altına saklar adamı. Ancak adam orada rahat durmaz ve kadın hamile kalır. Adam yıllarca polisten kaçar ve bir zaman sonra sırra kadem basar. Kadın ise Agnes ismini verdiği kızıyla yalnız kalır. Agnes büyüyüp serpildiğinde, hem kuzeni Jan ile hem de aşçı Alfred ile aynı anda ilişki yaşar, ama Alfred ile evlenir. Bu evlilikten ise Oskar adını verdiklerini bir oğulları olur. Oskar üç yaşına geldiğinde kendisi için düzenlenen doğum günü partisinde sarhoş akrabalarının yaptığı saçma sapan muhabbetten etkilenip dünyadan ve büyümekten nefret eder. Masallardaki gibi hep 3 yaşında kalmak için, kendini mahzen merdivenlerinden aşağı atar. Hiçbir yerine bir şey olmaz ama o günden sonra bir santim bile büyümez. Oskar’ın istediği olmuştur, yıllar yılları kovalasa da o hep 3 yaşındadır ve doğum gününde hediye edilen teneke trampetiyle dünyayı umursamaz bir şekilde ortalıkta gezmektedir. Bir de, kendinin bir özelliğini keşfetmiştir; tiz sesiyle yüksek bir şekilde çığlık atarak camlar, bardakları, aynaları kırabilmektedir. Buraya kadar bile yeterince ilginç olan hikayenin bundan sonrası da daha ilginç bir şekilde devam eder. Nobel ödüllü Alman yazar Günter Grass’ın aynı isimli romanından sinemaya uyarlanan, Almanya’nın en iyi yabancı film Oscar’ını aldığı ilk film olan, bazı sahneleri mide bulandırıcı, bazı sahneleri ise zihin bulandırıcı olan sıra dışı, ilginç, akıcı bir film. Filmde, Oskar’ın hikayesiyle birlikte; Almanya ve Polonya arasında ihtilaflı bir bölge olan Danzig’in hikayesi, Nazilerin yükseliş dönemi, şehirdeki Yahudilerin ve Polonyalıların maruz kaldıkları ırkçılık, II. Dünya Savaşı yılları ve sonrası da anlatılıyor.

12 Yıllık Esaret (2013)

Chiwetel Ejiofor in 12 Years a Slave (2013)Orijinal Adı: 12 Years a Slave
Yönetmen: Steve McQueen
Oyuncular: Chiwetel Ejiofor, Michael Fassbender, Benedict Cumberbatch
IMDB Puanı: 8,1
Konusu: Film, 19. yüzyılda ABD’de, Afrika kökenli olmasına rağmen özgür bir vatandaş olan Solomon Northup’un gerçek hikayesini anlatıyor. New York’ta eşi ve iki çocuğuyla kimseye karışmadan keman çalarak hayatını idame ettiren Solomon, iki beyaz adamın turne teklifini kabul ederek Washington’a gider. Solomon’u tuzağa düşüren adamların niyeti başkadır; onu köle tüccarına satarlar. Özgür olduğunu ne kadar söylese de, Solomon’un aldığı tek tepki daha fazla dayaktır. Diğer zencilerle birlikte Amerika’nın güneyine gönderilen Solomon, hayatta kalabilmek için özgür olduğunu unutmanın ve köle gibi davranmanın daha doğru olacağını acı bir şekilde idrak eder. “Platt” ismiyle köle olarak William Ford’a satılan Solomon, burada çiftliğin beyaz, bir o kadar da zenci düşmanı marangozuyla zıtlaşır ve kendisini dövmeye kalkışan marangozu döver. Nispeten iyi kalpli olan Ford, Solomon’un hayatını kurtarmak için onu başka bir çiftlik sahibi olan Edwin Epps’e satar.  Bu çiftlikte ise hayat çok kolay olmayacaktır, özellikle diğer bir zenci köle olan Patsey’in çiftlik sahibi Epps ve eşinden gördüğü zulüm Solomon’un canını sıkar. Her şeye rağmen umudunu kaybetmeyen Solomon, bir şekilde New York’taki arkadaşlarına mektup ulaştırmak için fırsat kollar. Amerikan sömürge ve ayrımcılık tarihinin en acıklı hikayelerinden biri olan Solomon Northup’un hayat hikayesinin başarılı bir yapımı olan film, biraz hak ederek biraz da özür mahiyetinde (!) en iyi film ve en iyi senaryo Oscar’ına layık görüldü.

Koyu Mavi Dünya (2001)

Tmavomodrý svet (2001)Orijinal Adı: Tmavomodrý svet (İngilizce: Dark Blue World)
Yönetmen: Jan Sverák
Oyuncular: Ondrej Vetchý, Krystof Hádek, Tara Fitzgerald
IMDB Puanı: 7,2
Konusu: II. Dünya Savaşının arifesinde Almanya’nın Çekoslovakya’yı işgaliyle Çek ordusu dağıtılınca, hamiyetperver uçak pilotları İngiltere’ye giderek İngiliz Hava Kuvvetlerine katılır ve Almanya’ya karşı savaşmak isterler. İngilizler, Çek pilotlara hem pilotluk hem de İngilizce dil eğitimi verirler. Tecrübeli pilot Franta liderliğindeki Çekler, kendilerine verilen görevleri yerine getirerek iyi pilot olduklarını gösterirler. Bir görev esnasında uçağı vurulunca paraşütle atlayarak hayatını kurtaran genç pilot Karel (aynı zamanda Franta’nın kardeşi gibi gördüğü en yakın arkadaşı) bir tarlaya düşer. Etrafındaki en yakın eve giden Karel, burada yaşayan Susan isimli İngiliz kadına aşık olur. Ertesi gün de Franta’yı Susan’la tanıştırır. Kocası savaşta olan Susan ise, Karel’e karşı aynı duyguyu beslemez, hatta Franta’ya aşık olur, ama bir müddet her ikisiyle de takılır. Aşk üçgenine düştüğünü anlayan Karel’le, abisi olarak gördüğü Franta’nın arası açılır. Ancak, bir yandan savaş devam etmektedir ve beraber uçuş görevlerine katılmaktadırlar. Çekimleri, hikayesi, oyunculuğu Holywood filmlerini aratmayan, Çek yapımı akıcı bir film. Filmde ara ara Göklerde Vuruşanlar (1969) filminin uçuş sahnelerine yer verilmiş. Hatırlarsanız, o filmde de Çekoslovakya, Polonya gibi ülkelerden gelen pilotların hikayesi de anlatılıyordu.

Gemide İsyan (1984)

The Bounty (1984)Orijinal Adı: The Bounty
Yönetmen: Roger Donaldson
Oyuncular: Anthony Hopkins, Mel Gibson, Daniel Day-Lewis, Bernard Hill, Liam Neeson, Edward Fox, Laurence Olivier
IMDB Puanı: 7,0
Konusu: Sene 1787’de, Britanya bahriyesinin gözü pek bir neferi olan Teğmen William Bligh (Anthony Hopkins), HMS Bounty isimli gemiyle Tahiti’den ekmek ağacı fidanlarını alıp Karayiplerdeki adalara götürmek üzere görevlendirilir. Bu ekmek ağacı öyle bir bitkidir ki, meyvesi bol nişastalı olduğu için koloni topraklarındaki kölelere ucuz ve besleyici gıda olarak sunulmaktadır. Neyse, Teğmen Bligh bu görevi tutkuyla kabul eder, zira kendisi dünyanın etrafını dolanma aşkıyla yanıp tutuşan birisidir. Gemi mürettebatı ise; ayak takımı denebilecek disiplinsiz tayfa, lostromo William Cole (Bernard Hill), genç bahriyeliler, seyir subayı John Fryer (Daniel Day-Lewis) ve Teğmen Bligh’ın yaveri ve arkadaşı Fletcher Christian’dır (Mel Gibson). Gemi yola çıkar. Rota; Atlas okyanusundan geçip, Güney Amerika’nın güney ucu Boynuz Burnundan (Cape Horn) aşıp, Pasifik üzerinden Tahiti’ye gitmektir. Dönerken de yine batıya doğru giderek Karayiplere varmaktır. Böylelikle dünyanın etrafını turlamış olacaklardır. Ancak, Boynuz burnunda iklim şartları çok çetindir, tüm subaylar geri dönüp Hint okyanusundan gitmeyi önerse de, Teğmen Bligh ısrarla ilerlemek ister lakin, artık işler öyle zorlaşır ki o da geri dönmeyi kabul eder. Bu arada, hem sert disiplin anlayışı hem de bu gereksiz inat yüzünden mürettebat Teğmen Bligh’dan nefret etmeye başlar. Tahiti’ye varan gemi yerliler tarafından çok iyi karşılanır. Yerli Kral Tynah ile ekmek ağacı fidanları konusunda anlaşma sağlanır ve fidanların büyümesi beklenir. Bu sırada mürettebat, yerli kızlarla ve bol miktardaki yiyecekle gününü gün eder. Ta ki geri dönüş günü gelene kadar. Mürettebat tekrar Teğmen Bligh’ın sıkı yönetimine girince huzursuzluk başlar. Fletcher’ın kanına girip isyan başlatmak isterler. Fletcher da, Tahiti’de Kral Tynah’ın kızıyla evlendiği için aklı onda kalmıştır, hemen razı olur ve olaylar gelişir. Film, Bounty gemisindeki isyanı konu edinen beşinci ama en iyisi ve en gerçeğe sadık olanı olarak biliniyor. En iyi aktör Oscar’ını alan 5 ünlü aktörün rol aldığı, bu tarz destansı filmlerin usta yönetmeni David Lean’ın yıllarca üzerine çalıştığı, ancak son anda bütçe tartışması nedeniyle projeden ayrıldığı, buna rağmen etkilerinin hissedildiği, sürükleyici, etkileyici, merak uyandırıcı, güzel bir film.

Yıldız (2002)

Igor Petrenko in Zvezda (2002)Orijinal Adı: Zvezda (İngilizce: The Star)
Yönetmen: Nikolay Lebedev
Oyuncular: Igor Petrenko, Artyom Semakin, Aleksey Panin, Aleksey Kravchenko
IMDB Puanı: 7,1
Konusu: Müttefik Kuvvetlerin II. Dünya Savaşının Batı Cephesinde Normandiya çıkarmasıyla kıta içine doğru ilerlediği tarihlerde, Rusya da Doğu Cephesinde Bagration Operasyonu adını verdiği topyekun saldırı ile kendi Batı sınırlarına doğru ilerlemeye başlar. Ancak bu harekat için Alman tanklarının konumları, cephane yığınakları, savunma ve saldırı hatları gibi istihbarat bilgilerine ihtiyaç duyarlar. Bu amaçla, düşman hattına sızıp bilgi toplayacak gözcü birliklerine ihtiyaç vardır. Cephenin bilinmeyen bir yerinde, Teğmen Travkin’e yedi kişilik gözcü ekibine liderlik etme görevi verilir. Ekipte sadece Teğmen Travkin ve Çavuş Mamachkin orijinal gözcüdür. Diğerleri ise acemi askerler, iyi tüfek kullanan bir avcı ve bölgeyi iyi bilen bir askerdir. Rus bombardımanı eşliğinde, kendilerine çizilen rota boyunca yola çıkan ekip, ormanlık ve bataklık arazide Almanlara yakalanmadan ilerlemeye çalışır. Ancak, bu o kadar kolay olmayacaktır. Nitekim bazı Alman askerlerin şüpheli ölümleri üzerine, Naziler her yerde Rus gözcüleri aramaya başlar. Film, telsiz haberleşmesinde “Zvezda” yani “Yıldız” kod adını kullanan Teğmen Travkin liderliğindeki gözcü ekibinin hikayesini anlatıyor. Fazla abartmadan, yan hikayelerle dallandırıp budaklandırmadan, akıcı ve heyecanlı bir şekilde anlatılan güzel bir film.

Hartum (1966)

Khartoum (1966)Orijinal Adı: Khartoum
Yönetmen: Basil Dearden, Eliot Elisofon
Oyuncular: Charlton Heston, Laurence Olivier, Richard Johnson, Ralph Richardson
IMDB Puanı: 6,8
Konusu: 1882 itibariyle Britanya İmparatorluğunun kontrolü altına giren Mısır Hidivliği, elinde tutmaya çalıştığı Sudan’da, kendini Mehdi ilan eden Muhammed Ahmad önderliğindeki toplulukla mücadele etmeye başlar. Britanyalı Albay Hicks komutasındaki 10 bin kişilik Mısır ordusu çölde Mehdi’nin peşinden gider ancak, ev sahibi avantajını iyi kullanan Mehdi ve müritleri, tabiri caizse 10 bin kişiyi telef eder ve çok sayıda top tüfek ele geçirir. Bu hezimetten sonra Britanya, askeri desteğini çeker ve Mısır’ı Mehdi karşısında yalnız bırakır. Ancak, gelen siyasi baskılar üzerine, daha önceden Sudan’da Britanya Valisi olarak köleliği kaldıran ve iç huzuru getiren, aynı şekilde Çin’deki halk ayaklanmasını bastıran tecrübeli ve emekli General Gordon, nam-ı diğer Gordon Paşa, Hartum’a vali olarak atanır. Gordon Paşa, Britanya’nın askeri desteği olmadan elindeki az sayıdaki askerle hem masada hem de sahada Mehdi’ye karşı Hartum’u savunmaya çalışır. Lakin, Mehdi kararlıdır; Hartum’u ele geçirip, kendine biat etmeyen tüm Müslümanları katletme niyetindedir. Gordon Paşa da kararlıdır, işler kötüleştiği için şehri terk etmesini isteyen Britanya hükumetine inat, hem şehirdeki yabancıları güvenli bir şekilde tahliye etmek, hem de Mehdi’ye biat etmeyen yerel halkı korumak ister. Film, kısıtlı imkanlarla ama engin tecrübesiyle Hartum’u savunmaya çalışan Gordon Paşa’nın Mehdi’yle olan mücadelesini anlatıyor. Charlton Heston, Gordon Paşa; Laurence Olivier ise Mehdi rolüyle oyunculuklarını konuşturuyor. Çekimleri ve anlatımı etkileyici güzel bir film.

Panfilov’un 28 Adamı (2016)

Dvadtsat vosem panfilovtsev (2016)Orijinal Adı: Dvadtsat vosem panfilovtsev (İngilizce: Panfilov’s 28 Men)
Yönetmen: Kim Druzhinin, Andrey Shalopa
Oyuncular: Maksim Abrosimov, Sergey Agafonov, Pavel Aseev
IMDB Puanı: 6,8
Konusu: Film, II. Dünya Savaşı Doğu Cephesinde Alman ilerlemesinin Moskova önlerinde durdurmaya çalışan General Panfilov önderliğindeki 316. Piyade Bölüğüne mensup 28 Sovyet askerinin hikayesini anlatıyor. Barbarossa Harekatı kapsamında Alman zırhlı mekanize birliklerin Moskova’ya doğru hızla ilerlediği tarihlerde, Ruslar da savunma taktiklerini oluşturmaya başlarlar. Ancak, bölgeyi koruyan piyade bölüğünün anti-tank silahları olmadığı gibi, tankları ya da zırhlı araçları da yoktur. Odundan yaptıkları Alman Tiger tankı maketine karşı Molotof kokteyli ile nasıl maksimum zarar verebileceğine hazırlanan Ruslar, saldırı günü kazdıkları siperlerde Alman tanklarına karşı Moskova’yı savunurlar. Kazak ve Kırgız askerlerin de olduğu grup, cansiparane mücadele verirler. Filmin hikayesi, resmi olarak doğruluğu teyit edilmeyen ama dönemin gazetelerinde yer verilen ve propaganda amacıyla efsaneleştirilen bir hikaye. Kitle fonlaması ve devlet desteğiyle çekilen filmin sahneleri Holywood yapımlarından aşağı kalmıyor. Filmden akılda kalan güzel bir sahne; atacak el bombası kalmayan Sovyet askerin siperlere yaklaşmakta olan Alman askerlerine çaresiz bir şekilde bomba atar gibi taş atması, Almanların bomba sanıp yere yatması ve bomba olmadığını anladıklarında ise gözleriyle sövmesi, buyrun izleyin…

Tek Gözlü Kahraman (1969)

Castle Keep (1969)Orijinal Adı: Castle Keep
Yönetmen: Sydney Pollack
Oyuncular: Burt Lancaster, Patrick O’Neal, Jean-Pierre Aumont
IMDB Puanı: 6,2
Konusu: Film, II. Dünya Savaşının sonlarına doğru, Almanların son hücumu Ardenler Taarruzundan önce, Binbaşı Falconer (Burt Lancaster) liderliğindeki 8 Amerikalı askerin taarruzun gerçekleşeceği bölgeye yakın bir ormanlıktaki tarihi kalede yaşadıklarını anlatıyor. Savaş yorgunu Binbaşı Falconer, sanat tarihçisi Yüzbaşı Beckman (Patrick O’Neal) ve beraberindeki ayak takımı disiplinsiz erler ormanın orta yerinde güç bela ilerlemeye çalışırken, kendini Maldorais kontu olarak tanıtan Henri Tixier (Jean-Pierre Aumont) ile karşılaşır. Kont, tarihi bir kalede genç ve güzel eşiyle ve yüzlerce tarihi eser niteliğindeki sanat eseriyle beraber yaşamaktadır, ancak kalesinin ve sanat eserlerinin savaş nedeniyle harap olmasından korktuğu için askerlerle iyi geçinmeye çalışmaktadır. Bu nedenle, ormanda karşılaştığı Amerikalı askerleri kalesine davet eder, tıpkı daha önceden Alman askerlerini davet ettiği gibi. Ancak, Binbaşı Falconer yakında gerçekleşecek taarruzun güzergahında bulunan kaleyi bir mevzi olarak kullanmayı ve Alman saldırısını burada yavaşlatmayı planlamaktadır. Bu noktadan sonra, taarruzu bekleyen askerler kendilerine yapacak iş bulurlar. Binbaşı Falconer bir yandan kafasında savunmayı planlarken bir yandan da Kontun hanımıyla ilişki yaşamaya başlar. Yüzbaşı Beckman hayran kaldığı sanat eserlerini incelemeye ve güvenli alanlara depolamaya başlar. Haylaz askerler de boş beleş işlerle uğraşır, zaman zaman da yakındaki kasabanın genelevine giderler. Ta ki Almanlar gelene kadar. Filmin önemli bir kısmı bu boş geçen zamanı anlatıyor. Kült sayılabilecek, savaş karşıtı, bazen eğlenceli, bazen sıkıcı, gayri ciddi vasat bir film.

Kahramanlar Taburu (1949)

Battleground (1949)Orijinal Adı: Battleground
Yönetmen: William A. Wellman
Oyuncular: Van Johnson, John Hodiak, Ricardo Montalban, George Murphy, Marshall Thompson
IMDB Puanı: 7,4
Konusu: Film, II. Dünya Savaşının sonlarına doğru Ardenler Taarruzu ile Bastogne’da kuşatma altında kalan 101. Hava İndirme Tümenine mensup bir manganın hikayesini anlatıyor. 1944 yılının Aralık ayında, Noel tatili için Paris’e gitmeyi bekleyen askerler, Almanların Ardenler üzerinden taarruza geçmesi üzerine önce Belçika’nın Bastogne köyüne, buradan da köyün etrafındaki dağlık ve ormanlık arazideki mevzilere nakledilir. Günlerce kazdıkları siperlerde kalan ekibin işi gittikçe zorlaşır. Zira hava çok soğuktur, erzak ve mühimmat yetersizdir, sis yüzünden hava kuvvetleri yardıma gelememektedir ve Almanlar sürekli tacizde bulunmaktadır. Bu ana hikayenin yanı sıra yan hikayeler ve gerçek hayattan esinlenen sahneler filmi oldukça zenginleştiriyor, nitekim En İyi Senaryo Oscarı almış bir film. Ardenler Taarruzu esnasında ABD askeri olarak orada olan senarist Robert Pirosh’un tanık olduğu olayları yazması ve oyuncuların bir çoğunun savaş veteranı olması filmin doğallığını ve gerçekçiliğini artırıyor. Hayatında ilk defa kar gören hispanik Amerikalı, sürekli takma dişini kaybeden dişsiz asker, Müttefik kuvvet kıyafeti giyip İngilizce konuşan Almanların ortalıkta dolaşması nedeniyle devriyelerin birbirlerine güvenmemesi, Amerikan film yıldızlarının magazin haberlerini ve beysbol terimlerini sorarak birbirlerinin Amerikan olup olmadığını kontrol etmesi gibi bir çok sahne yaşanmış olayları anlatıyor.
Son olarak, sadece kendi mangasında olup biteni bilen, ancak Bastogne’da ya da Avrupa’nın diğer yerlerinde savaşın seyri hakkında hiç bilgisi olamadığını söyleyen hatta karısının gazetelerden okuyarak kendisinden daha fazla şey bildiğine isyan eden Amerikan askerinin tesadüfen tanık olduğu Alman generaller ile Amerikan generaller arasındaki konuşma sonrası, “Kendimi daha iyi hissediyorum. Bu defa olup biteni biliyoruz. Bu defa, karım gazeteden okuyup öğrenmeden önce haberi biz öğrendik.” dediği sahne, belki de filmin en manidar sahnesi.

Bataan’a Dönüş (1945)

Back to Bataan.jpgOrijinal Adı: Back to Bataan
Yönetmen: Edward Dmytryk
Oyuncular: John Wayne, Anthony Quinn
IMDB Puanı: 6,7
Konusu: Film, II. Dünya Savaşında Japon işgali altındaki Filipinler’in bağımsızlık mücadelesine Amerikan ordusunun verdiği katkıları anlatıyor. Luzon adası boyunca ilerleyen Japon ordusu karşısında Bataan’a kadar gerileyen Amerikan ordusunda Albay Madden (John Wayne) ve ekibi Bataan’ı korumaya çalışmaktadır. Albay Madden bu süreçte Filipinli gerilla birliği ile temasa geçer. Gerillalar da o esnada yakındaki bir Japon yakıt deposuna saldırı planlamaktadır. Diğer taraftan, o bölgedeki Amerikan misyoner okulu da Japonlar tarafından ele geçirilmiş ve okul müdürü Amerikan bayrağını indirmeyi reddettiği için bayrak direğine asılarak infaz edilmiştir. Okulun yaşlı öğretmeni ve öğrencileri de onlara katılır. Bu esnada, Bataan Ölüm Yürüyüşü (Bataan Death March) olarak tarihe geçen, yaklaşık 60 bin Filipinli esir ile 15 bin Amerikalı askerin Bataan’dan esir kampının olduğu yere nakledilmesine denk gelen Albay Madlen ve beraberindekiler, Bataan’ın düştüğünü ve Japonların eline geçtiğini anlar. Herkes ümitsizliğe kapılır. Albay Madlen’in ise bir planı vardır. Daha öncesinde komutasında olan ve esir düşerek ölüm yürüyüşüne dahil edilen Yüzbaşı Bonifácio’yu (Anthony Quinn) kurtaracak ve Filipin direniş harekatının umudu yapacaktır. Zira Yüzbaşı Bonifácio, 19. yüzyıldaki Filipin devriminin lideri Andrés Bonifacio’nun torunudur. Artık, yediden yetmişe bir gerilla direnişi ve saldırı harekatı başlamıştır. Ancak, Japonlar da az değildir. Zırhlı mekanize birlikleri ile karşılık verirler. Film, Bataan’daki yenilgi, geri çekilme, dağlık-ormanlık arazide tekrar örgütlenip saldırıya geçme sürecini akıcı bir şekilde anlatıyor. Filmin çekildiği konjonktür gereği, yer yer propaganda sahneleri olsa da, Filipinler’in bağımsızlığı sürecini yansıtması bakımından kıymetli bir film.

633. Filo (1964)

Orijinal Adı: 633 Squadron
Yönetmen: Walter Grauman
Oyuncular: Cliff Robertson, George Chakiris, Maria Perschy
IMDB Puanı: 6,4
Konusu: Film, II. Dünya Savaşında Nazi işgalindeki Norveç’te kritik bir hedefi bombalama görevi verilen İngiliz 633. filonun hikayesini anlatıyor. Müttefik kuvvetlerinin, Nazi işgali altındaki kıta Avrupasının batı kıyılarından yapacağı olası çıkarmaya karşı savunma blokları kuran Almanya, bu yapılarda özel yakıtlı bir roket fırlatma sistemi kurar. Bu özel yakıt ise sadece Norveç’deki bir fiyordun uç kısmında iyi korunan bir tesiste üretilmektedir. Bu tesisin yerini tespit eden Norveç direniş örgütünün liderlerinden Donanma Subayı Bergman, konuyu İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetlerine iletir. Kuvvet komutanları hemen bir plan hazırlar. Çok iyi korunan bu fabrikayı doğrudan bombalamak zor ve etkisiz olacağı için, fabrikan tam üstünde duran büyük kaya parçasını deprem bombalarıyla vurarak fabrikanın tepesine yıkmayı düşünürler. Fiyordun uçuşa elverişsiz coğrafi yapısı, Almanların bölgeyi uçaksavarlarla sıkı koruması ve zaman darlığı nedeniyle oldukça zor ve stresli olan bu görev için tecrübeli ve yetenekli pilot Roy Grant ve ekibinden oluşan 633. filo görevlendirilir. Film, filonun bu göreve hazırlık ve görevi ifasını anlatıyor. Prodüksiyon ve oyunculuk kötü olsa da, çekildiği zaman itibariyle iyi sayılabilecek, bol bol Mosquito uçaklarının arz-ı endam ettiği bir film. Yan mesaj olarak, Hindistan, Yeni Zelanda ve Avustralya gibi Commonwealth ülkelerinden bir çok askerin II. Dünya Savaşında Birleşik Krallık için cansiparene savaştığı servis ediliyor (yersen).

Yasak Bölge (2013)

Martin Copping, Johan Earl, and Tim Pocock in Forbidden Ground (2013)Orijinal Adı: Forbidden Ground
Yönetmen: Johan Earl, Adrian Powers
Oyuncular: Johan Earl, Martin Copping, Tim Pocock
IMDB Puanı: 4,9
Konusu: Film, I. Dünya Savaşının Batı Cephesinde Almanya ile İngiltere arasında geçen bir siper savaşında, iki siper arasında mahsur kalan 3 askerin hikayesini anlatıyor. İngiliz ordusu, Alman siperlerine doğru bir atak düzenler. Ancak, saldırı öncesi yapılan bombardıman iyi bir iş çıkaramadığı için Almanların savunma hattı tam kadro ve makineli tüfeklerle İngilizleri beklemektedir. Hal böyle olunca, atağa kalkan İngiliz bölüğün neredeyse tamamı ölür. Sadece Kıdemli Çavuş Arthur Wilkins, bir ayağını kaybeden Onbaşı Richard Jennings ve acemi asker O’Leary iki siper arasındaki No Man’s Land’de hayatta ve mahsur kalır. Onbaşı Jennings’in kopan bacağından kan kaybetmesi, Almanların bunları fark ederek taciz ateşinde bulunması ve daha da kötüsü başarısız olan bu atak nedeniyle yaklaşık bir saat sonra devasa toplarla o bölgenin bombardıman altına alınacak olması bu üçlünün başa çıkması gereken sorunlardır. Filmin büyük bir kısmı bu üçlünün iki siper arasındaki hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Düşük bütçeli ve acemi yönetmen işi olan, ancak o kadar da izlenmeyecek derecede kötü olmayan vasat bir film. I. Dünya Savaşındaki siper savaşlarında çokça rastlanan gaz saldırılarına karşı, idrarla yapılan korunma tekniğinin gösterilmesi akıllarda kalan bir enstantane oldu.

Büyük Savaş (1959)

Vittorio Gassman, Silvana Mangano, and Alberto Sordi in La grande guerra (1959)Orijinal Adı: La grande guerra (İngilizce: The Great War)
Yönetmen: Mario Monicelli
Oyuncular: Alberto Sordi, Vittorio Gassman, Bernard Blier
IMDB Puanı: 8,3
Konusu: Film, I. Dünya Savaşında cepheye giden iki askerin trajikomik hikayesini anlatıyor. Romalı Oreste Jacovacci ile Milanlı Giovanni Busacca I. Dünya Savaşı için asker alma sırasında askerlik şubesinde karşılaşırlar. Oreste, daha önceden askere kaydolduğu için ve Romalı olduğu için ona şubede görevlidir. Giovanni ise kayıt sırasındadır. Hasta numarası yapıp askerlikten yırtmak isteyen Giovanni, Oreste’ye yardım etmesi için para teklif eder. Oreste de yardım ediyormuş gibi yapıp parayı alır. Zaten Oreste de savaşa gitmek istemeyen üç kağıtçı bir tiptir. Bu ikili cephede aynı bölüğe düşerler. Kötü bir tanışma hikayeleri olsa da, zorluktan kaçma ve işten kaytarma konusundaki yetenekleri onları iyi bir ikili yapar. Artık, cepheden, siperden kaçmak için bütün angarya işlere talip olurlar ve hiç savaşmazlar. Filmin ana hikayesi ikilinin eğlenceli cephe maceraları olsa da, yan hikayeler hep savaşın acı gerçeklerinden ibaret. Akıcı anlatımıyla, kaliteli oyunculuk performansıyla, hem neşelendiren, hem hüzünlendiren İtalya yapımı klasik bir film. Şu repliğe kulak kesilin;
“İnsanlar savaşta askerliğin sadece ateş altındayken zor olduğunu sanıyorlar. Islak zeminde kıçının üzerinde öylece oturarak istihkakın gelmesini beklemenin ne kadar zor olduğunu bilmiyorlar.”

12. Adam (2017)

Jonathan Rhys Meyers and Thomas Gullestad in Den 12. mann (2017)Orijinal Adı: Den 12. mann (İngilizce: The 12th Man)
Yönetmen: Harald Zwart
Oyuncular: Thomas Gullestad, Jonathan Rhys Meyers, Marie Blokhus
IMDB Puanı: 7,4
Konusu: Film, II. Dünya Savaşında Almanya işgali altındaki Norveç’te bulunan bir Alman hava kontrol üssüne sabotaj yapmayı hedefleyen direnişçiler arasında yer alan Jan Baalsrud’un hikayesini anlatıyor. Müttefik devletlerin bir planı olan “Operation Martin” adlı operasyonu ifa etmek için 12 Norveçli direnişçi yanlarında 8 ton patlayıcıyla Norveç kıyılarına yaklaşırlar. Ancak, Almanlar daha önceden aldıkları istihbaratla onları bekler ve kıyıda hepsini yakalar. Sadece Jan Baalsrud kaçmayı başarır, yalnız kaçarken ayağından vurulur. Almanlar peşinden gider ve Jan’ı gecenin karanlığında bir köşeye sıkıştırır. Jan, çaresiz bir şekilde buz gibi denize girer. Her yeri arayan Almanlar, denizde donarak öldüğünü düşünür ve geri dönerler. Jan ise yüzerek fiyordu geçer ve ilk gördüğü insanlardan yardım ister. Sonrasında köylülerin yardımıyla İsveç sınırını geçmeye çalışır. Ancak, Nazi işgal komutanı Kurt Stage ölü ya da diri 12. adam bulunmadığı sürece dosyayı kapatmak istemez. Zira bu hem kendi itibarı için önemlidir hem de kendilerinden kaçabilen bir direnişçinin Norveçlilere bir umut ışığı olmasından endişe eder. Dolayısıyla, sürekli bölgede devriye gezen Naziler köylülere göz açtırmaz. Çaresiz kalan köylüler de Jan’ı samanlık, metruk kulübe, mağara gibi yerlerde saklamak zorunda kalırlar. Zaten ayağından vurulmuş ve donma tehlikesi atlatan Jan ise yatalak bir şekilde oradan oraya taşınarak hayata tutunmaya çalışır. Haliyle bu sürecin psikolojik etkisi de fazla olacaktır. Zaman ve mekan kavramını yitiren Jan, ülkesi için, direniş operasyonlarının boşuna olmadığını göstermek için hayatta kalmaya çalışır. Aksiyonu az olsa da akıcı anlatımıyla hoş güzel bir film.

Meçhul Asker (2017)

Tuntematon sotilas (2017)Orijinal Adı: Tuntematon Sotilas (İngilizce: The Unkown Soldier)
Yönetmen: Aku Louhimies
Oyuncular: Eero Aho, Johannes Holopainen, Jussi Vatanen
IMDB Puanı: 7,9
Konusu: Film, II. Dünya Savaşının Doğu Cephesinin bir parçası olan ve Finlandiya ile SSCB arasında cereyan eden Devam Savaşında tek başına 80’den fazla Rus askerini öldüren Finlandiyalı asker Viljam Pylkas’ın savaş hikayesini konu edinen “Tuntematon Sotilas” isimli romanın sinema uyarlaması. Kış Savaşında kaybettiği Karelya topraklarını tekrar almak isteyen Finlandiya bir makineli tüfek taburunu cephe önüne sürer. Çetin iklim şartları ve zor arazi yapısında Ruslarla çatışmak zorunda olan taburda yeni subaylar dahil herkes korku içerisindedir. Ancak, çatışma bölgesine yakın bir köyde çiftçilik yapan Rokka, hem cesur hem de tecrübeli bir askerdir. Girdiği çatışmalarda önden gidip, çok sayıda düşmanı al aşağı eder. Lakin bir kusur vardır; askeri disiplini, emir-komuta zincirini, üstlerine saygı göstermeyi mantıklı bulmadığı için önemsemez. Bu da komutanlarının nazarında hoş karşılanmaz ama iyi bir asker olduğu için de kimse bir şey diyemez. Hasılı, zor şartlarda çatışarak hedefleri olan Petrozavodsk şehrini ele geçiren makineli tüfek taburu uzun bir süre şehri korur, ta ki 1944 yılındaki SSCB’nin büyük Karelya saldırısına kadar. Bombardıman ve tanklarla desteklenen bu saldırı karşısında direnemeyen Finlandiya ordusu geri çekilmeye başlar. Gerçek bir Finlandiyalı askerin hikayesinden esinlenerek yazılan romanın senaryolaştırıldığı filmde, savaşın sıradan masum insanlar üzerindeki etkisi de yan hikaye olarak anlatılıyor. Neredeyse tamamının arazide ve cephede geçtiği, sürükleyici güzel bir film.

U-571 (2000)

U-571 (2000)Orijinal Adı: U-571
Yönetmen: Jonathan Mostow
Oyuncular: Matthew McConaughey, Harvey Keitel, Bill Paxton, Jon Bon Jovi
IMDB Puanı: 6,6
Konusu: II. Dünya Savaşının Atlantik Cephesinde Almanların başarılı denizaltı gemileri U-Boat’lar İngiltere’ye giden ticaret ve yardım gemilerini keklik gibi avlamaktadır. Bu gemilerden biri olan U-571 de, Müttefik kuvvetlere ait bir gemiyi batırır. Ancak, bir İngiliz destroyerin saldırısına uğrar ve ciddi bir şekilde hasar görür. Çaresiz kalan Alman kaptan, şifreli makineden Berlin’e yardım çağrısı gönderir. Diğer taraftan, kısa zaman aralıklarıyla gelen şu 3 istihbarat bilgisi Amerikan istihbarat biriminin dikkatini çeker; İngiliz destroyeri bir Alman denizaltısını batırdığını rapor etmiş, o koordinatlara yakın bir yerden Alman telsiz sinyali tespit edilmiş ve Fransız direnişçileri Lorient’ten bir Alman teçhizat denizaltısının makine parçalarıyla ayrıldığını görmüş. Bu istihbarata göre, Alman denizaltının batmadığını ama ağır hasarlı olarak yardım beklediğini düşünen Amerikan istihbaratı hemen bir operasyon planlar. S-33 kodlu Amerikan denizaltısı, U-Boat’lara benzer bir şekilde makyajlanacak, U-571’in yanına yardım gemisi gibi yanaşacak, sonra U-571’deki mürettebatı etkisiz hale getirip, Almanların şifreli haberleşme cihazı Enigmayı alıp, U-571’i batıracak ve hemen S-33’e geri dönüp, olay yerini terk edecek. Oraya gelen Alman yardım gemisi de, U-571’in aldığı hasarlar neticesinde kendi kendine battığını düşünüp geri dönecek. Operasyonun en önemli noktası ise, Almanların Enigma cihazının çalındığından şüphelenmemeleri, zira eğer şüphelenirlerse, şifreyi değiştirirler, operasyon da boşa gider. S-33 gemisinin mürettebatının kısa sürede başarması gereken bu zorlu görevi anlatan aksiyon dolu, soluksuz izleyebileceğiniz, gayet güzel bir film. Bir başka II. Dünya Savaşı denizaltı filmi Das Boot (1981) ile ister istemez benzerlikleri bulunan, ondan daha iyi olmayan ama ondan daha kısa sürede daha fazla aksiyon sunan bir film. Matthew McConaughey ve Harvey Keitel’in, hatta mürettebatın da oyunculukları gayet iyi. Bon Jovi’nin az sayıdaki sinema performanslarının da en iyisi.

 

***Filmin IMDB puanına takılanlar için NOT: Filmde anlatılanların gerçekliği konusundaki ciddi eleştiriler nedeniyle filmin düşük puan aldığı düşünülüyor. Zira, Enigma cihazının deşifre edilmesi, bilindiği üzere İngilizlerin yürüttüğü operasyonlar sayesinde gerçekleşmiş. Ancak, filmde 1941 yılında daha savaşa bile girmemiş Amerika tarafından ele geçirildiği anlatılıyor. Konu, zamanın İngiltere Başbakanı Tony Blair’ın bile söylemlerine girmiş. Ayrıca, History Channel’da yapılan bir programda bu film incelenmiş ve II. Dünya Savaşında Alman U-Boat Kaptanlığı yapmış bir yorumcu özetle şunu söylemiştir “Filmde bir şeyi doğru yapmışlar. II. Dünya Savaşı sırasında Kuzey Atlantik’te U-Boat’lar vardı.”

Kızıl Baron (2008)

Der rote Baron (2008)Orijinal Adı: Der rote Baron (İngilizce: The Red Baron)
Yönetmen: Nikolai Müllerschön
Oyuncular: Matthias Schweighöfer, Lena Headey, Til Schweiger,
IMDB Puanı: 6,4
Konusu: Film, Alman İmparatorluğunun I. Dünya Savaşı esnasındaki efsane savaş pilotu Kızıl Baron lakaplı Manfred von Richthofen’in hikayesini anlatıyor. Alman Hava Kuvvetlerinin yaman bir pilotu olarak yetişen Richthofen’in, harika bir uçuş yeteneği ve makineli tüfek kullanma kabiliyeti vardır. Bir çatışmada, İngilizlerin en iyi pilotlarından biri olan Lanoe Hawker’ı haklayınca, emrine bir hava filosu verilir. Filosunda ise en yakın arkadaşları, küçük kardeşi ve yeni savaş pilotları vardır. Ekibiyle beraber girdiği çatışmalardan hep zaferle ayrılan Richthofen, uçuş ve atış yeteneğiyle, arkadaşlarına olan bağlılığıyla, centilmenliğiyle tam bir kahraman olarak görülür ve Almanya’nın savaş sırasındaki propaganda figürlerinden biri olur. Ancak, zamanla hem savaşı kazanabileceklerine dair ümidini yitirir, hem de genel olarak savaştan ölümden tiksinmeye başlar. Düşman savaş pilotlarına olan saygısı da komutanları tarafından pek hoş karşılanmaz. Hasılı, filmde Richthofen’in savaş süresince verdiği mücadele ve sergilediği duruş anlatılıyor, yan hikayede de hemşire Kate ile olan aşkı var. Bol bol uçak çatışması sahnelerine yer verilen, akıcı güzel bir film.

Azizler ve Askerler (2003)

Saints and Soldiers (2003)Orijinal Adı: Saints and Soldiers
Yönetmen: Ryan Little
Oyuncular: Corbin Allred, Alexander Polinsky, Larry Bagby, Peter Holden, Kirby Heyborne
IMDB Puanı: 6,8
Konusu: Film, Ardenler Taarruzu (Battle of Bulge) esnasında Belçika’nın Malmedy bölgesinde esir alınan yaklaşık 70 Amerikan askerinin katletilmesi olarak bilinen Malmedy Katliamından kaçabilen 4 Amerikan askerinin hikayesini anlatıyor. Esir alınan Amerikan askerlerinin kaçmaya çalışması ve bu esnada bir Alman askerini öldürmeleri üzerine, Alman askerler esirlerin üzerine ateş açar. Katliamdan, Sıhhiyeci Gould, Onbaşı Deacon, Çavuş Gunderson ve gariban asker Kendrick bir şekilde kurtulurlar. Dağlık ve ormanlık alanda, yoğun kar yağışı ve tipi altında kaçmaya çalışan dörtlü, yolda İngiliz Havacı Çavuş Winley’e rastlar. Çavuş Winley’in elinde çok önemli istihbarat bilgileri ve fotoğrafları vardır ve bunları en yakın Müttefik kuvvetleri komuta merkezine ulaştırması gerekir. O ana kadar kaçmaya çalışan Amerikan askerleri artık Winley’in elindeki bilgileri ulaştırmak için yeni bir rota çizerler. Ancak, zorlu hava koşullarında ve yetersiz mühimmatla Alman savunma hattını geçmeleri gerekir.
Filmin ismindeki “askerler” kısmı bu hikayeye işaret ederken, “azizler” ifadesi savaş öncesinde Almanya’da misyonerlik faaliyeti yürüten Onbaşı Deacon’ın hikayesine atıfta bulunuyor. Hikayenin bu kısmıyla hafiften Mormonizm propagandası içerdiği yönünde eleştiriler alan, düşük bütçesine rağmen eş-dost yardımıyla ve sivil toplum örgütlerinin desteğiyle dönemin tank ve tüfeklerinin gösterilebildiği, oyunculuk ve çekimler konusunda vasat kalan, ama yine de izlenesi ortalama bir film.

İvan’ın Çocukluğu (1962)

Nikolay Burlyaev in Ivanovo detstvo (1962)Orijinal Adı: Ivanovo detstvo (İngilizce: Ivan’s Childhood)
Yönetmen: Andrei Tarkovsky
Oyuncular: Nikolay Burlyaev, Valentin Zubkov, Evgeniy Zharikov
IMDB Puanı: 8,1
Konusu: Film, II. Dünya Savaşının Doğu Cephesinde Sovyet orduya gözcülük yapan 12 yaşındaki İvan’ın hikayesini anlatıyor. Ailesi Alman ordusu tarafından katledilen ama kendisi bir şekilde kaçan İvan, partizanların yardımıyla Sovyet ordusundaki Yarbay Gryaznov’un gizli hizmetine girer. Küçük boyu sayesinde kimseye görünmeden cephede fink atarak keşif ve gözcülük faaliyetlerinde bulunur. Bir görev sırasında Alman bombardımanından kaçarken Rus askerleri tarafından yakalanır ve genç subay Galtsev’e getirilir. Yarbay Gryaznov’a İvan’in bulunduğu haber edilir ve Yüzbaşı Kholin İvan’ı almaya gelir. Gryaznov, onu bir daha tehlikeye sokmak istemez ve askeri okula göndermek ister ancak, İvan ailesinin intikamını almak için göreve devam etmek niyetindedir ve yine kaçar. Yüzbaşı Kholin, İvan’ı bulur ve tekrar göreve dönmesini kabul eder. Bu sefer ki görevleri, çoğu yeri bataklık olan bir nehrin ötesindeki ormanlıkta keşif yapmaktır. Heyecanlı aksiyonlu Holywood savaş filmlerinin aksine sanat yönü ağır basan, Andrei Tarkovsky’nin yönettiği, temposu ağır, görsel estetiği güçlü, kasveti bol bir film.

Operation Finale (2018)

Operation Finale (2018)Orijinal Adı: Operation Finale 
Yönetmen: Chris Weitz
Oyuncular: Ben Kingsley, Oscar Isaac, Mélanie Laurent
IMDB Puanı: 6,5
Konusu: Film, Nazi Almanyasının yürüttüğü “Final Solution to the Jewish Question” planının, yani Yahudi Soykırımının son aşamasının yürütücüsü Adolf Eichmann’ın (Ben Kingsley) savaştan sonra Mossad ajanları tarafından yakalanması sürecini anlatıyor. II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan İsrail devletinin istihbarat teşkilatı Mossad, soykırıma katılan ama savaştan sonra yakalanmayan Nazi yöneticilerini tek tek bulup yargısız infaz etmektedir. Bu esnada, Arjantin’in başkenti Buenos Aires’ten bir istihbarat gelir, Yahudi kökenli bir kız, Adolf Eichmann’ın oğluyla tanıştığını söyler. Kendilerine yapılan soykırımın yargılamasını kendileri yapmak isteyen ve bunu tüm dünyaya canlı izletmek isteyen Mossad, Eichmann’ın sağ salim İsrail’e getirilmesi için bir plan hazırlar. Bu esnada, Buenos Aires’teki Naziler de az değildir ve yavaş yavaş örgütlenmeye başlamışlardır. Mossad ajanları, hem Nazilere hem de Arjantin yetkililerine çaktırmadan, aynı zamanda Eichmann kendine zarar vermeden veya kendileri ona zarar vermeden (zira, hepsi ailesinin büyük bölümünü soykırımda kaybetmiştir ve Eichmann’ı öldürmemek için kendilerini zor tutmaktadır) operasyonu yürütmek zorundadır. Netflix yapımı, biraz dram, biraz aksiyon, biraz da gerilim içeren kaliteli bir film.

Savaşın Çiçekleri (2011)

Christian Bale, Ni Ni, and Xinyi Zhang in Jin ling shi san chai (2011)Orijinal Adı: Jin ling shi san chai (İngilizce: The Flowers of War) 
Yönetmen: Yimou Zhang
Oyuncular: Christian Bale, Ni Ni, Xinyi Zhang
IMDB Puanı: 7,6
Konusu: Film, II. Çin-Japon Savaşı sırasında, Japon ordusunun Çin’in o zaman ki başkenti Nanjing’de yaptığı katliamda geçen bir hikayeyi anlatıyor. Japon işgali altındaki Çin’de, Japonların dokunmadığı yabancılardan biri olan cenaze levazımatçısı John Miller (Christian Bale), Nanjing Katolik Kilisesinin baş rahibinin cenaze işlemlerini yapmak üzere kiliseye gider. Bu sırada, kaçmaya çalışan ama başarısız olan çaresiz Kız Manastırı öğrencileri de kiliseye sığınır. Kısa bir süre sonra da Qinhuai nehrinin meşhur genelevinin profesyonel çalışanları kiliseye sığınır ve aslında kızların saklanması gereken mahzene saklanırlar. Bir zaman sonra, kiliseyi basan Japon askerleri kız öğrencilere tecavüz etmeye çalışınca John, rahip kıyafeti giyerek kızları kurtarmaya çalışır ama nafile. Bu esnada Çin ordusunun arta kalan son askeri olan Binbaşı Li, Japonları kilise dışına çeker ve kurduğu tuzaklarla onları etkisiz hale getirir, bu arada kendi de ölür. Bölgeye yeni gelen Japon Albay Hasegawa, kilisede rahip kılığındaki John ile tanışır ve onlara zarar gelmeyeceğini söyler. Günler sonra yine gelen Albay, ordu komutanının emriyle zafer kutlaması için kızların şarkı söylemesi gerektiğini söyler. Bu emrin göründüğü kadar masum olmadığını anlayan John, hayat kadınları ve kilisenin rahibi tarafından yetiştirilen yetim George, hayatlarını riske atarak kızları kurtarmak için bir plan hazırlar. Çin yapımı, Holywood tadında akıcı ve güzel bir dram filmi. Az da olsa, Binbaşı Li’nin başını çektiği savaş sahneleri gayet başarılı çekilmiş.

Cesur Yürek (1995)

Mel Gibson in Braveheart (1995)Orijinal Adı: Braveheart
Yönetmen: Mel Gibson
Oyuncular: Mel Gibson, Brendan Gleeson, Sophie Marceau, Patrick McGoohan
IMDB Puanı: 8,4
Konusu: 13. yüzyılda İskoçya Kralı III. Alexander yerine varis bırakmadan ölünce, İngiltere Kralı Uzunbacaklı Edward İskoçya’yı işgal eder. Bu işgal sırasında henüz çocuk yaşta olan kahramanımız William Wallace’ın babası ve abisi öldürülür. Avrupa’da bir yerlerde amcasının yanında yetişen William, köyüne dönüp sıradan bir hayata başlar ve çocukluk aşkı Murron’la gizlice evlenir. Çünkü, Uzunbacaklı Edward uyguladığı “ilk gece” geleneğine göre bölgenin lordu yeni evlenen kadınlarla ilk gecesinde birlikte olma hakkına sahiptir. Bir gün İngiliz askerler William’ın karısına tecavüz etmeye çalışırken William onları durdurur. Sonrasında İngilizler, Murron’u yakalar ve idam ederler. Bunun intikamını bölgedeki İngiliz garnizonunu katlederek alan William Wallace, yavaş yavaş nam salar ve artık İskoç direnişinin lideri haline gelir. Bir yandan İngiliz ordusuna kafa tutan William Wallace, bir yandan da İskoçya’nın önde gelen soylularının ihanetleriyle uğraşır. Film, vatanının işgalini, babasının abisinin katledilmesini, halkına zulmedilmesini dert etmeyip, karısı için İskoç direnişini başlatan William Wallace’ın kahramanlık hikayesini masalsı bir anlatımla bize sunuyor. Mel Gibson’un yönetip oynadığı, en iyi film ve en iyi yönetmen dahil 5 Oscar alan, savaş sahneleriyle ve artık klişe olan final sahnesiyle efsane bir film.

 

Direniş Bankası (2018)

Bankier van het Verzet (2018)Orijinal Adı: Bankier van het Verzet (İngilizce: The Resistance Banker)
Yönetmen: Joram Lürsen
Oyuncular: Jacob Derwig, Barry Atsma, Pierre Bokma
IMDB Puanı: 6,9
Konusu: Film, Nazi Almanyası işgali altındaki Hollanda’da direniş eylemlerini finanse etmek için bir “yeraltı bankası” kuran Walraven (Wally) van Hall’ın hikayesini anlatıyor. Londra’daki Hollanda hükumeti, görevdeki denizlerin ailelerine yardım için oluşturulan Denizci Fonu kullanılarak direniş faaliyetlerine finansman bulmayı hedefler. Bunun için itibarlı ve işini iyi bilen bankacı Wally’ye ulaşırlar. Wally de o sıralar, hem ülkesinin işgal edilmesine, hem de çevresindeki Yahudilerin toplama kamplarına götürülmesine üzüldüğü için teklifi kabul eder. Wally, abisi Gijs’ın da yardımıyla bir yeraltı bankası kurar. Tanıdıkları iyi bankacılardan ve para sahiplerinden bono karşılığında borç alırlar. Londra’daki hükumet de geri ödeme garantisi verir, tutulan hesaplarda kimsenin adı geçmesin diye de tedavülden kalkmış eski bonolar ve seri numaraları kullanılır. Sistem böyle güzel işlerken, demir yolu işçilerinin grev yaparak Almanlara zorluk çıkarması kararı alan hükumet işçilere bu yeraltı bankasından ödeme yapılmasını ister. Haliyle, daha çok paraya ihtiyaç duyarlar. Wally’nin bir planı vardır; sahte bono basıp merkez bankasındaki gerçekleriyle değiştirmek, sonra da bu bonoları yine merkez bankasında nakde çevirmek. Wally’nin direniş için yürüttüğü bu gölge bankacılık mücadelesini anlatan filmde, direniş uğruna gösterilen fedakarlık, aile ilişkileri, direnişçilerin birbirleriyle dostlukları gibi yan hikayeler de akıcı bir bütünlük içerisinde anlatılıyor. Nazilerin merkez bankasının başına atadığı Rost van Tonningen’la ilgili şu espri akılda kalıyor:
    Rost van Tonningen’le Hollanda bayrağının ortak noktası nedir?
    – İkisi de özgürlükten sonra asılacak.

Çöl Aslanı Ömer Muhtar (1980)

Lion of the Desert (1980)Orijinal Adı: Lion of the Desert
Yönetmen: Moustapha Akkad
Oyuncular: Anthony Quinn, Oliver Reed, Rod Steiger, Raf Vallone, Irene Papas
IMDB Puanı: 8,4
Konusu: Zamanın büyük devletlerine özenip sömürge yarışına geç de olasa giren İtalya Krallığı, Doğu Afrika’dan sonra Akdeniz’deki komşusu Libya’ya göz diker. Traslubgarp Savaşında sahada ve masada Osmanlı’ya galip gelerek Libya’ya hakim olan İtalyanlar hemen sömürmeye başlamak isterler. Ancak, bölge halkı arasında yaygın olan Senusiyye tarikatının önde gelen dini ve siyasi liderlerinden Ömer Muhtar önderliğindeki direniş harekatı İtalya’nın işini zorlaştırır. Faşist lider Mussoli’nin başa geçmesiyle müdahalenin şiddeti artsa da, direnişçiler de daha organize eylemlerle Libya’yı İtalyanlara dar eder. Libya için, umduğundan daha fazla finans ve insan kaynağını harcayan Mussolini, direnişi bitirmesi için General Graziani’yi Libya Valisi olarak görevlendirir. Acımasız ve otoriter bir General olan Graziani sadece direnişçilere değil, masum halka da zulüm uygulayarak gücünü hissettirir. Halkı toplama kamplarına sürgün eden Graziani, bir yandan da tank ve toplarla direnişçileri Libya içlerine doğru püskürtür. İtalyan askerlerinden ele geçirdikleri tüfeklerden başka bir gücü olamayan bedevi direnişçilerin moral ve motivasyon kaynağı ise liderleri Ömer Muhtar’ın kararlılığı ve korkusuzluğudur. Ömer Muhtar’ın 20 yıl süren direnişinin son yıllarını anlatan, Kaddafi’nin desteklediği, Mustafa Akkad’ın yapımını ve yönetimini üstlendiği, Anthony Quinn ve Oliver Reed’in oyunculuklarıyla göz kamaştırdığı destansı bir film. Gişede tarihi zararlardan birini yazsa da, kıymeti sonradan anlaşılan filmde Mustafa Akkad’ın akıcı anlatımı ve detaycılığı ön plana çıkıyor.

Her Yer Yeniden Yeşerecek (2014)

Torneranno i prati (2014)Orijinal Adı: Torneranno i prati (İngilizce: Greenery Will Bloom Again)
Yönetmen: Ermanno Olmi
Oyuncular: Claudio Santamaria, Camillo Grassi, Niccolò Senni
IMDB Puanı: 6,9
Konusu: Avusturya Macaristan İmparatorluğu, I. Dünya Savaşında İtalya’nın kuzeydoğusundaki Asiago bölgesinde yeni bir saldırı cephesi açar. Dağların üzerinde karların arasında karşılıklı kazılan siperler o kadar yakındır ki, düşmanın nefesi duyulabilmektedir. Film, bu siperlerin birinde İtalyan askerlerin için bulundukları zorlu şartları ve ruh halini anlatıyor. Siperde yüksek ateşten hasta yatan yüzbaşıya, karargahtan gelen bir talimat doğrultusunda intihar gibi bir görev verilir. Nitekim, yüzbaşı daha görevin başında keskin nişancılar tarafından vurulur. Sonrasında başlayan top atışları siperleri iyice zayıflatır ve ölümler artmaya başlar. Bunun üzerine karargah, tüm kuzeydoğu siperlerinden geri çekilme emri verir. Film, bir saatlik kısa süresiyle çok fazla bir şey anlatmıyor ama askerlerin zor şartlar altında bozulan psikolojini seyirciye aktarabiliyor. Filmin ilk sahnelerinde, yüksek sesle şarkı söyleyen İtalyan askerin, kendini alkışlayan Alman askerlerine “Gençler, burada ne işimiz var? Haydi biraz eğlenelim! Şarkılar silahlardan daha güçlüdür, doğruca yüreğimize işlerler.” diye seslenmesi, filmin verdiği savaş karşıtı mesajlardan biri.

Özgürlük Savaşçısı (2016)

Matthew McConaughey in Free State of Jones (2016)Orijinal Adı: Free State of Jones
Yönetmen: Gary Ross
Oyuncular: Matthew McConaughey, Gugu Mbatha-Raw, Mahershala Ali, Keri Russell
IMDB Puanı: 6,9
Konusu: Newton Knight (Matthew McConaughey), Amerikan İç Savaşında kölelik yanlısı Konfederasyon için sıhhiye olarak görev yapan, Mississippi-Jones’lu bir çiftçidir. Azimle yaralılara yardım etmeye çalışırken, en az 20 köleye sahip efendilerin savaşmayıp eve dönmesine izin verildiğini duyan Newton, hayal kırıklığına uğrar ve zenginler rahat etsin diye fakirlerin savaştığını düşünmeye başlar. Bu esnada, ailesinin mahsullerine askerler tarafından el koyulan ve zorla cepheye gönderilen köyün delikanlısı Daniel, Newton amcasından yardım ister. Newton, ona yardım etmek için cephede yanından ayırmaz ancak serseri bir kurşun Daniel’i bulur. Zaten savaş için inancını yitirmiş olan Newton, Daniel’in cenazesiyle birlikte cepheden ayrılır ve köyüne, eşi Serena (Keri Russell) ile oğlunun yanına döner. Burada oğlunun hasta olduğunu görünce, kasabaya gidemediği için tavsiye üzerine zenci bir şifacı Rachel’i (Gugu Mbatha-Raw) eve getirir. Bu arada, Konfederasyon askerleri köylerdeki çiftçilerin mahsullerini, hayvanlarını ve sair mallarını cephede kullanmak üzere toplamaya devam eder. Köydeki eli ayağı düzgün tek erkek olduğu için kendisine gelen kadın ve çocuklara yardım eden Newton’u, inzibatlardan kaçarken köpek ısırır. Hem tedavi edilmesi hem de saklanması için, bir arkadaşı tarafından bataklıkların arasında saklanan zencilerin yanına götürülür. Burada, çiftliklerinden ya da köle pazarından kaçan Moses (Mahershala Ali) ve bir kaç arkadaşı vardır, Rachel ise onlara yardım etmektedir. Çok uzatmayalım. Newton, bataklığın avantajlarından yararlanarak askerlerle çatışır, bu sırada birer birer Konfederasyon ordusundan kaçan askerler Newton’un safına geçer, o kadar büyürler ki gidip Jones kasabasını ele geçirirler, ancak ne Konfederasyon ne de Birleşik Devletler onları tanımaz, onlar da Jones Özgür Eyaletini ilan ederler, sonrasında savaş biter ama dertler bitmez… Film, Newton Knight’ın gerçek başkaldırı hikayesini, zencilerle olan ilişkisini, iki eşli hayatını, köylülerin ekmek mücadelesini, Amerikan halkının kölelikle ve zencilerle olan imtihanını ve yüz yıldan fazla sürecek toplumsal yansımalarını anlatıyor. Oyunculuğun döktürüldüğü, hikayenin su gibi akıp gittiği, dramı, aksiyonu, alt metni bol, güzel bir Holywood filmi.

Gül ya da Öl (2018)

Suomen hauskin mies (2018)Orijinal Adı: Suomen hauskin mies (İngilizce: Laugh or Die)
Yönetmen: Heikki Kujanpää
Oyuncular: Martti Suosalo, Jani Volanen, Leena Pöysti, Paavo Kinnunen
IMDB Puanı: 6,7
Konusu: Finlandiya, 1917 Ekim devrimi ile bağlı bulunduğu Rusya İmparatorluğundan bağımsızlığını kazanır, ancak Rusya destekli kızıllar ile Almanya destekli beyazlar arasında bir iç savaş başlar. Eski generaller, eğitimli askerler ve Almanya’nın ciddi desteğini alan beyazlar yönetimi ele geçirince, tüm kızılları toplama kamplarına doldurur. Açlığın ve zor şatların hakim olduğu kampların çoğunda da kızıllar birer birer infaz edilir. Komünist tiyatrocular ve Finlandiya’nın en komik oyuncusu Parikka’nın bulunduğu kampın komutanı Hjalmar, yakın zamanda kampı ziyarete gelecek üst düzey Alman heyetine hoş görünmek için Parikka’ya şu teklifi sunar: misafirler için komik bir oyun hazırla, gülüp eğlenirlerse yaşarsınız, yoksa infaz edilirsiniz. Kaybedecek bir şeyi olmayan Parikka, teklifi kabul eder ve komutanın karısı Helen ile kendisine hayran olan Çavuş Nyborg’un yardımıyla bir oyun hazırlamaya başlar. Film, gerçek olaylardan esinlenen bu trajikomik hikayeyi anlatıyor. Finlandiya yapımı düşük bütçeli filmde, hikayenin cazibesi ve oyunculuk performansı ön plana çıkıyor. Akıcı, izlenesi güzel bir film.

Müttefik (2016)

Brad Pitt and Marion Cotillard in Allied (2016)Orijinal Adı: Allied
Yönetmen: Robert Zemeckis
Oyuncular: Brad Pitt, Marion Cotillard
IMDB Puanı: 7,1
Konusu: II. Dünya Savaşında Müttefik Kuvvetlerinden Kanadalı İstihbarat Subayı Max Vatan, o zamanlarda Fransa hakimiyetinde ancak Almanya işgali altında olan Fas’taki Alman Konsolosunu öldürmekle görevlendirilir. Bu görevde, operasyon gereği eşi gibi davranarak ona yardım edecek kişi ise, Fransız direnişçi Marianne Beauséjour’dir. İkiliye gerekli bütün istihbarat ve lojistik destek sağlanır ve konsolosu on numara öldürürler. Haliyle dizi aşkı gerçek olur ve Max ile Marianne birbirine deli gibi aşık olurlar ve evlenip Londra’ya yerleşirler. Marianne direniş ilerini bırakıp ev hanımı olurken, Max, Müttefik Kuvvetlerin yüce emelleri için İngiliz ordusuyla beraber çalışmaya devam eder. Lakin bir gün, istihbarattan büyük baş birisi Max’e eşinin Alman casusu olduğuna dair ellerinde bazı deliller olduğunu, bunu netliğe kavuşturmak için de mavi boya testi yapacaklarını söyler. Mavi boya testine göre, numaradan Max’e gizli bir bilgi verecekler, o da ortalık yerde bırakacak mesajı, bakalım Marianne yenge bilgiyi Almanlara uçuracak mı diye araştıracaklar. Eğer yenge casus çıkarsa, geleneklere göre Max, yengeyi kendi elleriyle öldürerek işine devam edebilir ya da ikisini de asarlar. Evinin kadını, biricik kızının anası çok sevdiği Marianne’den başta şüphelenmeyen Max, bu işin peşini bırakmaz ve kendi imkanlarıyla araştırma yapmaya başlar… Yönetmen, senarist ve oyuncular zaten tam da bu filmlerin adamı oldukları için ortaya aksiyonu, gerilimi ve dramı tadında güzel bir Holywood filmi çıkmış.

Das Boot (1981)

Das Boot (1981)Orijinal Adı: Das Boot
Yönetmen: Wolfgang Petersen
Oyuncular: Jürgen Prochnow, Herbert Grönemeyer, Klaus Wennemann
IMDB Puanı: 8,4
Konusu: II. Dünya Savaşının başlarında İngilizlere karşı karada ve havada yakaladığı başarıyı denizde de göstermek isteyen Almanya, gurur duydukları denizaltı gemileri U-Bot filosu ile İngiltere’yi abluka altına almayı ve yardım gemilerini batırmayı planlar. Bu denizaltı gemilerin birine donanma savaş muhabiri Teğmen Werner görevlendirilir ki, denizaltında yaşam hakkında tüm izlenimlerini yazıp, sonrasında propaganda malzemesi yapılsın. 1941’in sonbaharında, Teğmen Werner görevlendirildiği geminin konuşlu olduğu Fransa’nın La Rochelle limanında geminin kaptanıyla buluşur ve ertesi gün sefere çıkacak tayfanın eğlendiği partiye katılır. Burada, korktukları için kendilerini kadın ve içkiye veren denizcilerin halini gözlemleyen Kaptan ve Teğmen Werner, ertesi gün sefere çıkarlar. Denizaltında da mürettebatın günlük hayatını, yardımlaşmasını, ast-üst ilişkisini yakında görme fırsatını bulan Werner için asıl macera, düşman gemileriyle karşılaştıklarında başlar. Deniz yüzeyine çıkıp dürbünle gözlem yapan, denk getirdiğinde de torpidoyu sallayan Kaptan, İngiliz destroyerlerinden kaçarken hemen denizaltına dalıp sonar sisteminin yardımıyla manevra yapar. Bazen çok derine inmesi gerekir, ancak geminin de dayanabildiği bir derinlik vardır. Belli bir seviyenin altında basınca maruz kalan bağlantı cıvataları bir mermi gibi yerinden fırlayabilir. Bu şekilde inişli çıkışlı devam ederken, karargahtan gelen yeni bir talimatla eve dönüş hayalleri suya düşer. Görevleri, Cebelitarık boğazını geçip İtalya kıyılarına ulaşmaktır. Ancak hem Cebelitarık geçiş için çok dar bir boğazdır hem de burası İngiliz gemileriyle doludur…
Film, başroldeki denizaltının görev süresince başından geçenleri, kaptan, subaylar ve mürettebatın zor şartlarda verdiği mücadeleyi ve bu süreçte içinde bulundukları ruhsal durumu anlatıyor. Çekim, müzik ve oyunculuk kalitesiyle, gerilimi ve heyecanı seyirciye aktarmasıyla, yaklaşık 3,5 saat sürmesine rağmen sıkmayan anlatımıyla Alman yapımı tam bir başyapıt. Bir not; filmi izlemeden önce “kerteriz, alabanda, balast tankı, sintine pompası, tornistan” gibi denizcilik terimlerine bakmanızda fayda var, bu sayede Kaptan’ın ne yapmaya çalıştığını daha rahat anlayabilirsiniz.

Kırımlı (2014)

Kirimli (2014)Orijinal Adı: Kırımlı
Yönetmen: Burak Arlıel
Oyuncular: Murat Yıldırım, Selma Ergeç, Bülent Alkış, Baki Davrak
IMDB Puanı: 7,3
Konusu: Film, II. Dünya Savaşının Doğu Cephesinde önce Ruslar, sonra da Almanlar için savaşan Kırımlı Türklerin hikayesini anlatıyor. Kendi vatanlarında azınlık konumuna gelen Kırım Türklerine asimilasyon politikası uygulayan Rusya, savaşın patlak vermesiyle bölgedeki Türkleri orduya alır. Bir çatışmada Almanlara esir düşen komutan Sadık ve ekibi bir esir kampına nakledilir. Burada zor şartlar ve kötü muamele altında çalıştırılırlar. Kampın ikinci komutanı Bauer’in özellikle zulmettiği Sadık, cesur ve akıllı hareketleriyle dikkat çeker ve kamp komutanının hizmetçisi olur. Bu arada, Hitler’den yeni bir talimat gelir; Kırımlı Türklerden oluşan bir lejyon oluşturup Ruslara karşı savaştırmak, karşılığında ise onlara Kırım’ı vermek. Kendi vatanlarında hür ve egemen olmak için yanıp tutuşan Sadık ve ekibi bu iş için gönüllü olurlar ve Alman ordusuna katılırlar. Ancak, önce Rus partizanlara karşı savaşmak üzere daha kuzeydeki bir cepheye gönderilirler. Bir yandan Ruslarla savaşan Türkler, bir yandan da Almanların aşağılayıcı davranışlarıyla mücadele ederler, akıllarında ise sadece Kırım’a bağımsızlığını kazandırmak vardır. Film bu ana hikayenin yanı sıra, Sadık’ın tren istasyonunda tanıştığı Polonyalı Maria ile aşkını ve Sadık’ın yardımcısı Mustafa’nın kardeşini yaşatma hikayesini anlatıyor. Cengiz Dağcı’nın “Korkunç Yıllar” romanının  sinema uyarlaması olan, Türk yapımı olarak ortalamanın üstünde, güçlü hikayesi, kaliteli çekimleriyle gayet başarılı bir film. Oyunculuk olarak sadece kötü adam Nazi subayı Bauer’in (Baki Davrak) performansı öne çıkıyor.

9 Nisan (2015)

9. april (2015)Orijinal Adı: 9. april
Yönetmen: Roni Ezra
Oyuncular: Pilou Asbæk, Lars Mikkelsen, Martin Greis-Rosenthal
IMDB Puanı: 6,5
Konusu: Film, 9 Nisan 1940 tarihinde Almanya’nın Danimarka’yı işgal ettiği günde sınıra yakın Jutland bölgesindeki küçük bir birliğin ve başlarındaki teğmenin hikayesini anlatıyor. Almanya’nın bütün komşularını işgal etmeye başlaması, kuzeydeki komşusu Danimarka’da da bir istila beklentisi oluşturur. Özellikle ülkenin güney sınırına yakın birliklerde teyakkuz hali hakimdir, ancak ne zırhlı araçları ve ne de tahrip gücü yüksek silahları vardır, çoğu askerin sadece bir bisikleti ve bir piyade tüfeği vardır. Bu şartlar altında, Almanların sınırı ihlal etmesiyle az sayıdaki Danimarka ordusu yollarda savunma hattı kurarlar. Teğmen Sand ve birliği de merkezden gelen talimatlar doğrultusunda ellerinden geldiğince savunma yaparlar, ancak güçlü Alman ordusuna direnmek mümkün değildir, ayrıca bekledikleri destek de gelmemektedir. Film, Teğmen Sand ve ekibinin yaşadıkları stresi ve diğer askerlere nazaran fazladan verdikleri mücadeleyi soğuk Danimarkalı oyunculuk performansıyla sakin sakin anlatıyor, zaten anlattığı hikayenin süresi de bir kaç saatlik zaman dilimi. Filmin sonunda, o dönemde askerlik yapan Danimarkalıların kısa röportajına yer verilmiş. Özetle şöyle diyorlar; “Yapacak bir şey yoktu. Vatanımızı teslim ettik. Ama canımızı kurtardık. Bak ne güzel yüz yaşına kadar müreffeh bir hayat yaşadık…??!!”

60. Tepenin Altında (2010)

Beneath Hill 60 (2010)Orijinal Adı: Beneath Hill 60
Yönetmen: Jeremy Sims
Oyuncular: Brendan Cowell, Harrison Gilbertson, Steve Le Marquand
IMDB Puanı: 7,1
Konusu: I. Dünya Savaşının Batı Cephesinde karşılıklı siperler arasındaki top atışları ve çatışmalar savaşı çıkmaza doğru sürüklerken, her iki taraf da yer altından tünellerle karşı cephenin altına inmeye ve patlatmaya yönelik planlar yapar. Ancak, siperlerin Manş denizinden teey Alp dağlarına kadar uzanması, asker kayıpların giderek artması, tünel kazma konusunda profesyonel desteğe ihtiyaç duyulması gibi koşullar İngiltere ordusunu sivil madencilerden ve mühendislerden oluşan ekipleri cephede görevlendirmeye mecbur kılar. Bunun için ideal kişiler de, madenciliğin yaygın ve gelişmiş olduğu Avustralya’daki madenlerde çalışanlardır. Kahramanımız Oliver Woodward, savaşın başladığında askere katılmaya gönüllü olmayan ve bu süreçte Papua’da madenciliğe devam eden, bu nedenle de çevresinden mahalle baskısı gören bir madencidir. İngiliz ordusu Avustralya Tünel Birliğini kurunca orduya katılan ve Fransa’daki bir siperde tünel kazan birliğin başına getirilen Woodward, verilen görevi layıkıyla yerine getirir. Yeni görev yeri ise, Belçika’nın Ypres kentindeki 60. Tepe (Hill 60) bölgesidir. Her iki taraf için de kritik öneme sahip 60. Tepe Almanların elindedir. İngilizler ise büyük bir tünel kazarak tarihin en büyük patlayıcı yığınaklarından birini Alman siperlerinin tam altına yerleştirmiştir. Woodward ve ekibinin görevi tünel güvenliğini sağlamak ve zamanı gelince düğmeye basmaktır. Avustralya yapımı, gayet akıcı ve sade anlatımı olan, ufak hikayelerle senaryosu zenginleştirilmiş, klostrofobisi olanların izlerken zorlanabileceği, mavi kil, fare sesi, gittikçe küçülen mum alevi gibi hatırda kalıcı enstantaneleriyle güzel bir film.

Kara Kitap (2006)

Thom Hoffman, Carice van Houten, and Sebastian Koch in Zwartboek (2006)Orijinal Adı: Zwartboek (İngilizce: Black Book)
Yönetmen: Paul Verhoeven
Oyuncular: Carice van Houten, Sebastian Koch, Thom Hoffman, Waldemar Kobus
IMDB Puanı: 7,8
Konusu: Nazi Almanyası işgali altındaki Hollanda’da yaşayan Yahudi asıllı hafifmeşrep şarkıcı Rachel Stein, kendisini Nazilerden saklayan ailenin evinin bombalanması sonucu, Nazi işgalinden kurtarılan Güney Hollanda’ya kaçmak ister. Yahudilere ve Hollanda direnişine yardım eden bir avukattan yardım alan Rachel, kaçmak isteyen Yahudilere yardım eden Hollanda polisi Van Gein’in organize ettiği kaçış teknesine katılır. Bu teknede tesadüfen ailesi de vardır. Kaçış esnasında Nazi subayı Franken liderliğindeki devriye tekneyi yakalar, herkesi öldürür ve Yahudlerin beraberinde taşıdıkları çok sayıda kıymetli eşya ve parayı cebe indirir. Sadece Rachel kurtulur ve katliama tanık olduktan sonra sessizce olay mahallini terk eder. Sonrasında Hollanda direniş örgütüne denk gelen ve onlara katılan Rachel’e, sahte kimlik çıkarılır ve Ellis de Vries ismini alır. Direniş örgütünün talimatları doğrultusunda Alman komutan Müntze’ye yakınlaşır, hatta ilişkiyi daha ileri götürerek Nazi karargahında sekreter olarak işe başlar ve sadist Franken’e nazaran daha mülayim ve makul olan Müntze’ye de hafiften aşık olur. Bu arada, tekne baskınının tesadüf olmadığını ve Hollanda polisi Van Gein’in de masum olmadığı anlaşılınca, Van Gein’in yakalanıp konuşturulması planlanır. Ancak, operasyon sırasında Van Gein’in öldürülmesi işleri karıştırır ve Nazi karargahında esir tutulan direnişçilerin infazına karar verilir. Bunun üzerine örgüt, Ellis’in de yardımıyla bir üyelerini kaçırmak için plan hazırlar. Çok sayıda gerçek olay ve kişilerin bir araya getirilerek senaryolaştırıldığı, tesadüflerin hikayenin seyrini şekillendirdiği, Hollanda’nın en büyük bütçeli yapımı olan güzel ve akıcı bir film. Bir not; genel trendin aksine, filmin senaryosu sonradan aynı isimli bir romana uyarlanmış. Son olarak, başrol van Houten’in kendi sesinden, belki de filmdeki Rachel karakterini anlatan, Lola şarkısı:

 

Flammen & Citronen (2008)

Flammen & Citronen (2008)Orijinal Adı: Flammen & Citronen (İngilizce: Flame and Citron)
Yönetmen: Ole Christian Madsen
Oyuncular: Thure Lindhardt, Mads Mikkelsen, Stine Stengade
IMDB Puanı: 7,3
Konusu: Film, Nazi Almanyası işgali altındaki Danimarka’da, vatansever direniş örgütünün önde gelen tetikçilerinden olan Bent Faurschou Hviid (Flammen) ile Jørgen Haagen Schmith’in (Citronen) hikayesini anlatıyor. Flammen ve Citronen, İngiltere’de sürgünde bulunan hükumetten gelen ve Kopenhag’daki yer altı örgütlenmenin başında bulunan Aksel Winther tarafından kendilerine iletilen infazları gerçekleştiren soğukkanlı, işini temiz yapan tetikçilerdir. İnfaz ettikleri kişiler ise Nazilerle işbirliği yapan Danimarkalılardır. Ancak Winther’in son infaz emri, biri bayan, biri gazeteci, biri de subay olmak üzere üç Alman’dan oluşur. Flammen ve Citronen, bu emri sorgular; zira bu zamana kadar sadece vatan hainlerini infaz etmişlerdir, ayrıca eğer bir Alman öldüreceklerse en başta Gestapo’nun Kopenhag’taki lideri Hoffmann infaz edilmelidir. Yine de infaz emirlerini uygulamaya çalışırlar ama işler ters gider. Bu sırada, Flammen’in, barda tanıştığı direniş örgütü için Stockholm ile Kopenhag arasında kuryelik yapan Ketty, Winther’in suçlar. Winther de Ketty’i suçlar. Flammen ve Citronen, istihbarat oyunlarının, çifte ajanların ve ihanetin olduğu bu bilinmezliğin üstesinden gelmeye çalışır. Bir yandan da, Flammen Ketty’e aşıktır, Citronen ise eşiyle sorunlar yaşamaktadır. Gerçek hikayelere dayanan, soğuk Danimarkalı oyuncuların mimiksiz rol kestiği, film boyunca hain kim acaba diye düşündürten, yüksek bütçeli güzel bir Danimarka yapımı film. Bir not: Amerikan filmlerinde herkes Meksika sınırını geçmeye çalışırdı; bu filmden öğreniyoruz ki, o zamanlarda Danimarkalılar için kurtuluş Stockholm’daymış.

Nanjing! Nanjing! (2009)

Nanjing! Nanjing! (2009)Orijinal Adı: Nanjing! Nanjing! (City of Life and Death)
Yönetmen: Chuan Lu
Oyuncular: Hideo Nakaizumi, Wei Fan
IMDB Puanı: 7,7
Konusu: II. Çin-Japon Savaşında Japonya önce Şangay’ı donanma bombardımanın yardımıyla işgal eder, sonra da başkent Nanjing’e doğru geri çekilen mağlup Çin ordusunun peşinden gider. Japon ordusu, Nanjing’e saldırı kararı alınca hem hükumet Nanjing’den ayrılır, hem de Çin ordu yönetimi daha geriye doğru çekilir. Nanjing’de ise zayıf bir savunma ordusu ile sivil halk kalır. Çin ordusu kahramanca bir savunma gösterse de, Nanjing’in etrafını saran güçlü Japon ordusunun şehri ele geçirmesi uzun sürmez. Şehrin yönetimini ele geçiren Japonlar, tüm askerleri çeşitli fantezik yöntemlerle öldürmeye, kadınlara ise tecavüz etmeye başlarlar. Bu sırada, Alman John Rabe ve bir kaç diğer batılı temsilci ile Çinli temsilcilerinin oluşturduğu Uluslararası Komite bir güvenli alan belirler. Japonlar da bölgede asker ve silah bulunmaması kaydıyla kabul eder, ancak taciz ve tecavüzlere devam ederler. Film, tarihin en vahşi ve iğrenç olaylarından biri olan Nanjing katliamını John Rabe’in Çinli asistanı Tang ile nispeten insaflı Japon asker Kadokawa’nın hikayeleri üzerinden anlatıyor. Çatışma ve katliam sahneleri iyi çekilmiş, görsel ve ses efektleri kıvamında, yaşanan vahşeti seyirciye aktarabilen, siyah beyaz, güzel bir Çin filmi. Yavv bizim tanıdığımız şirin, kibar ve sempatik Japonlar bunu nasıl yapmış olabilir dediğimiz bir film. Hatta yönetmen bile Japonları bu kadar kötü göstermeyelim demiş olmalı ki, film boyunca küfrettirdiği Japon askerlerine, filmin sonunda ritm-dans uyumu harika olan bir zafer gösterisi sergiletmiş. Buyrun şöyle izleyin, hak vereceksiniz;

Osmanlı Subayı (2017)

Josh Hartnett, Ben Kingsley, Michiel Huisman, and Hera Hilmar in The Ottoman Lieutenant (2017)Orijinal Adı: The Ottoman Lieutenant
Yönetmen: Joseph Ruben
Oyuncular: Michiel Huisman, Hera Hilmar, Josh Hartnett, Ben Kingsley
IMDB Puanı: 6,7
Konusu: 1914 yılının Amerikasında idealist bir hemşire olan genç Lillie, Osmanlı İmparatorluğunun Van vilayetinde Amerika tarafından kurulan hastanede doktorluk yapan Doktor Jude’ın hastaneye yardım toplamak için düzenlediği bir konferanstan çok etkilenir ve doktor olmak isterken hastalıktan ölen kardeşinin kamyonunu bu hastaneye bağışlamak ister. Hatta kamyonu bizzat kendisi götürüp, Van’daki hastanede hemşirelik yapmak ister. İstanbul’a gelen Lillie’ye bir dünya savaşının yaklaştığını ve kamyonu bölgeye gönderemeyeceklerini, ancak bir askerin nezaretinde naklin yapılabileceği söylenir. Lillie de pazarda tesadüfen tanıştığı genç Osmanlı Subayı İsmail’in kendisiyle birlikte gelmesini talep eder. O dönemde de Ermeni meselesi büyümeye Doğu Anadolu’da işler karışmaya başlamıştır. Bölgeden istihbarat toplamak için bunu fırsat bilen Osmanlı komutanı İsmail’i, Lillie ile birlikte gönderir. Van’a ulaşan Lillie hastanede, İsmail ise askeri karargahta çalışmaya başlar. Haliyle, Lillie ile İsmail aşık olmuşlardır, ancak Doktor Jude da Lillie’ye aşık olmuştur. Bu esnada, I. Dünya Savaşı patlak vermiş ve Ruslar, Ermenilerin de yardımıyla, bölgeye doğru gelmektedir. Ana hikaye olarak bir aşk filmi olsa da; yandan yandan dönemin Ermeni meselesini işleyen, ancak çok net yargılarda bulunmayan, Türkiye’de geçen diğer tüm Holywood filmlerinde olduğu gibi Haluk Bilginer’in rol aldığı ve Nevşehir’den Ağrı Dağı’nın görülebildiği izlenesi bir film.

Gel ve Gör (1985)

Idi i smotri (1985)Orijinal Adı: Idi i smotri (İngilizce: Come and See)
Yönetmen: Elem Klimov
Oyuncular: Aleksey Kravchenko, Olga Mironova, Liubomiras Laucevicius
IMDB Puanı: 8,2
Konusu: Film, II. Dünya Savaşının Doğu Cephesinde bugünkü Belarus topraklarını işgal ederek ilerlemesine devam eden Alman Nazi birliklerinin Perekhody kasabasında yaptıkları katliamı ve bu katliama tanık olan Florya Gaishun adlı çocuğun hikayesini anlatıyor. Florya, bir arkadaşıyla beraber, Alman ordusuna karşı direniş gösteren ve elinde silahı olan herkesi aralarına alan Sovyet partizan birliğine katılabilmek için, artık üstü toprakla örtülmüş eski savaşlardan kalma siperlerde silah ararlar. Florya, bir tane piyade tüfeği bulur ve doğruca ormandaki partizan birliğine katılır. Bir devriye sırasında birliğini kaybeder ve kampta hemşire olarak görev yapan Glasha’ya denk gelir. Önce Florya’nın köyüne giden ikili, burada kimsenin kalmadığını görünce tekrar ormana dönerler ve yolda denk geldikleri partizan asker Roubej’e katılırlar. Roubej’le birlikte yiyecek bulmak için civar köylere giden Florya, Alman askerlerinin saldırısı sonrasında tek başına hayatta kalır ve bir köylünün yardımıyla Perekhody kasabasına gider. İşbirlikçi Sovyet mahkumların da içinde bulunduğu Nazi birliği de bu kasabaya gelince, katliam başlar. Nazi subayı Oskar Dirlewanger önderliğinde kurulan ve nerde hırsız, katil, tecavüzcü, pis sapık manyak varsa hepsinin bir arada olduğu Nazi birliklerinin Doğu Cephesinde gerçekleştirdiği katliamlardan esinlenen ve katliamı mümkün olduğunca dramatize ederek gösteren Rus yapımı bir film. Görsel ve ses efektleriyle, şiddet sahneleriyle ve kasvetli havasıyla oldukça rahatsız edici, ama konusu itibariyle de zaten böyle olması gereken, eleştirmenlerden ve IMDB’den yüksek puan almış bir film.

Rüzgarla Konuşanlar (2002)

Windtalkers (2002)Orijinal Adı: Windtalkers
Yönetmen: John Woo
Oyuncular: Nicolas Cage, Adam Beach, Noah Emmerich, Mark Ruffalo
IMDB Puanı: 6,0
Konusu: II. Dünya Savaşının Pasifik Cephesinde, Amerikan ordusunun kullandığı haberleşme şifreleri Japonlar tarafından sürekli deşifre edilince, Amerika’da yaşayan Kızılderili kabilesi Navajo halkının konuştuğu yerli dilini kullanırlar, gönüllü Navajo gençlerini de muhabere askeri olarak orduya alırlar. Navajo askerlerin Japonların eline geçmemesi için de, yetenekli ve kıdemli askerleri onları yakından korumakla görevlendirirler. Film, Pasifik Cephesinin stratejik adalarından biri olan Saipan’ı ele geçirmeye giden birliğin muhabere askerleri olan Ben Yahzee (Adam Beach) ile Whitehorse’u korumakla görevli Joe Enders (Nicolas Cage) ile Ox Henderson’un hikayesini anlatıyor. Daha önce girdiği bir çatışmada tüm arkadaşlarını kaybeden, kendisi de yaralanan Onbaşı Enders, askeri hastaneden kendi isteği ve zorlamasıyla taburcu olunca gösterdiği kahramanlık için Çavuş yapılır ve bu göreve verilir. Rahatsızlığı devam etse de görev şuuru yüksek olan Enders, her girdiği çatışmada öne atılmaktan vazgeçmez. Bir yandan da, Kızılderili askerleri korumaya özen gösterir. Yüksek bütçeli, patlama ve çatışma sahnesi çok, görsel efektleri güzel bir film. Ancak, hem oyunculuk performansının kötü olması, özellikle Nicolas Cage, hem de aslında güzel olan bir hikayenin güzel bir senaryo haline getirilememesi nedeniyle çok kaliteli bir yapım ortaya çıkmamış.

Schindler’in Listesi (1993)

Schindler's List (1993)Orijinal Adı: Schindler’s List
Yönetmen: Steven Spielberg
Oyuncular: Liam Neeson, Ralph Fiennes, Ben Kingsley
IMDB Puanı: 8,9
Konusu: Film, II. Dünya Savaşı sırasında Oscar Schindler (Liam Neeson) adlı bir Alman müteşebbisin, Polonya-Krakow’da bulunan Paszów toplama kampındaki bazı Yahudileri kendi fabrikalarında çalıştırarak ölümden kurtarmasını konu ediniyor. Fırsatçı bir iş adamı olan Schindler, gettolardaki ucuz Yahudi iş gücünden faydalanmak üzere, orduya mutfak malzemeleri üreten Polonya’daki bir fabrikayı satın almak ister. Ancak, hem sermayesi yetersizdir, hem de bu işleri nasıl yürüteceğini bilmemektedir. Bunun için gettodaki Yahudi konseyinde çalışan muhasebeci Itzhak Stern’i (Ben Kingsley) işe alır. Onun aracılığıyla zengin Yahudilerle irtibata geçer ve onların zor durumlarından faydalanarak, uygun koşullarda borçlanır. Fabrikada, daha ucuz olduğu Yahudileri çalıştıran, işin başına da Stern’i geçiren Schindler’in tek yaptığı ise devlet ve ordu yetkililerine rüşvet vermek ile şarabın ve kadının su gibi aktığı partiler düzenlemektir. Bu esnada, Yahudilerin artık gettolardan toplama kamplarına nakli başlamıştır. Krakow gettosundaki Yahudiler de Paszów toplama kampına nakledilir, kampın başında ise acımasız bir Nazi Subayı olan Amon Göth (Ralph Fiennes) vardır. Schindler de, Amon ile arasını iyi tutarak işlerini yürütmeye devam eder. Ancak, Amon’un giderek sertleşen ve keyfileşen insanlık dışı uygulamaları, Schindler’i de etkilemeye başlar. Bir yandan da hasta, yaşlı, çocuk gibi iş gücü olamayacak Yahudilerin trenlerle Auschwitz kampına nakledilmesi ve gaz odalarında yakılmasına başlanmıştır. Artık Schindler, mümkün olduğunca çok kişiyi “yetenekli” ve “gerekli” göstererek fabrikasında istihdam etmeye çalışır. Yahudiler için, hayatta kalmanın tek bir yolu vardır, o da Schindler’in Listesinde olmak. Steven Spielberg’ten dramı, ajitasyonu, kasveti, Oscar’ı bol efsane bir film. Gerçek hikayelerden uyarlanan ve tarihteki en yüksek bütçeli siyah-beyaz yapım olan filmde, her ne kadar Oscar vermeseler de oyuncuların performansı da efsane. Özellikle, Amon karakterini canlandıran Ralph Fiennes, kötü adam oyunculuğu konusunda tarihe geçecek bir performans sergiliyor.

Arn: Tapınak Şövalyeleri (2007)

Arn: Tempelriddaren (2007)Orijinal Adı: Arn: Tempelriddaren (İngilizce: Arn: The Knight Templar)
Yönetmen: Peter Flinth
Oyuncular: Joakim Nätterqvist, Sofia Helin, Michael Nyqvist
IMDB Puanı: 6,6
Konusu: 12. yüzyılda İsveç’te büyük kabileler arasında çetin bir krallık mücadelesi vardır. Kral Erik, en büyük düşmanı Swerker’lere karşı bölgedeki önemli ailelerden biri olan Folkung’ların desteğini alır ancak, kiliseyi arkasına alan Swerker’ler Kral Erik’i gafil avlayıp kellesini uçururlar. Bu gerilimli ortamda, Folkung lideri Magnus’un sıkı bir katolik olan karısı, etiyle kemiğiyle oğlu Arn’ı manastıra bağışlar. Burada ok ve kılıç kullanmadaki yeteneği dikkat çeken Arn, eski bir Tapınak Şövalyesi tarafından tam bir savaşçı olarak yetiştirilir. Büyüyünce memleketine dönen Arn, hem Kral Erik’in oğlu Knut’un taht mücadelesine destek verir, hem de köyünün güzel kızı Cecilia ile aşkını yaşamaya çalışır. Ancak, genç çiftimiz hem kişisel ihtirasların hem de kilise ile Swerker’lerin politik ilişkilerinin kurbanı olur ve Cecillia rahibe olmak üzere manastıra, Arn ise Tapınak Şovalyesi olmak üzere Kudüs’e gönderilir. Kudüs’teki mesele ise büyüktür; Selahaddin Eyyubi. Dram tarafı ağır basan, aksiyon ve kahramanlık anlatımları da olan güzel bir Orta Çağ filmi. İskandinavların en büyük bütçeli yapımı olan filmde, hem İsveç tarihindeki beylikler dönemi, hem Kudüs tarihi Montgisard Muharebesi, hem de Orta Çağın kilise önderliğindeki cahiliye devri anlatılmakta. Bu tarihten on yıl sonra gerçekleşen Hıttin Muharebesini anlatan film için bakınız Cennetin Krallığı (2005).

1492: Cennetin Keşfi (1992)

1492: Conquest of Paradise (1992)Orijinal Adı: 1492: Conquest of Paradise
Yönetmen: Ridley Scott
Oyuncular: Gérard Depardieu, Armand Assante, Sigourney Weaver
IMDB Puanı: 6,5
Konusu: Amerika kıtasının keşfinin 500. yıl dönümünde vizyona giren film, Kristof Kolomb’un okyanusu geçerek Çin’e gitme hayalini gerçekleştirmek uğruna verdiği mücadeleyi ve bu yolculuk sonucunda Amerika kıtasını keşfini anlatıyor. Maceraperest bir denizci olan Kolomb, altın bulmak ve ticaret yapmak için Afrika burnunu dolanarak Çin’e giden döneminin gezginlerinin aksine, Marco Polo’nun tespitleri doğrultusunda okyanusu aşarak Çin’e ulaşılabileceğini iddia eder ve finansman bulmak için önce bir üniversiteye, sonra da ilgili devlet yetkililerine başvurur. Lakin, çok uçuk kaçık olduğu gerekçesiyle geri çevrilir. Ancak, kendisine inanan başka bir denizcinin yardımıyla Kraliçeyle görüşüp gerekli onayı alır. Üç gemiyle yola çıkan Kolomb’un uzun yolculuğu San Salvador ismini verdiği adanın keşfiyle nihayet bulur. Buradaki yerlilerle bir şekilde iletişim kurup beraber altın aramaya başlarlar. Tabii, bu süreçte İspanya’dan bir kaç kez daha gemi gelir ve sayıları giderek artan kolonicilerin hem kendi aralarında hem de yerlilerle arasında gerilim yaşanır. Film, Kolomb’un hayalini, azmini, insanları ikna etmek için verdiği mücadeleyi, sonrasında yeni dünyada yaşadıklarını anlatıyor. Ridley Scott’un alıştığımız kalitesinden biraz düşük ama yine de akıcı güzel bir film. Kolomb’u, sempatik Fransız  Gérard Depardieu (ben koşalım diyorum, ehehehe) canlandırıyor. Şunu da not etmek lazım, Vangelis’in bestelediği ve dinlediğinizde “azim, hırs, kararlılık” hissi aşılayan film müziğinin popülaritesi filmin önüne geçmiş durumda. Buyrun, filmi izlemeden önce müziğini dinleyin;

İsimsiz Kahramanlar (2006)

Indigènes (2006)Orijinal Adı: Indigènes (İngilizce: Days of Glory)
Yönetmen: Rachid Bouchareb
Oyuncular: Jamel Debbouze, Samy Naceri, Roschdy Zem, Sami Bouajila
IMDB Puanı: 7,1
Konusu: II. Dünya Savaşı esnasında Fransa hakimiyetindeki Kuzey Afrika topraklarında, “Afrika mekan, Fransa vatan” diyen gönüllü gençler askere yazılırlar ve kısa bir eğitimden sonra hemen cepheye gönderilirler. Ancak sıkıntı şudur ki, sömürge topraklardan orduya katılan Araplar, zenciler ve Müslümanlar Fransa ordusunda üvey evlat muamelesi görmektedir. Rütbe vermemek, zor görevlerde en önde gönderilmek, izin alamamak, bale gösterisi izletmek ve hatta yemeklerde domatesten mahrum edilmek gibi bir çok ayrımcılığa maruz kalırlar. Film, 1943 yılında Fransa’yı Alman işgalinden kurtarmak için orduya katılan Cezayirli askerlerin önce Kuzey Afrika cephesinde sonra İtalya ve Fransa’daki cephelerde başlarına gelen olayları, ama özellikle yaşadıkları ayrımcılığı anlatıyor. Sinemada pek anlatılmayan bir hikayeyi konu edinmesi bakımından ilgi çekici, yönetmen ve oyuncu kadrosu başarılı, savaş sahnesi az, dram ağırlıklı güzel bir film. Filmin müziklerini ise, bir zamanlar “Abdel Kader, Ya Rayah, Aisha” gibi şarkılarıyla Türkiye’de çok popüler olan Cezayirli Khaled seslendirmiş.

Brest Kalesi (2010)

Brestskaya krepost (2010)Orijinal Adı: Brestskaya Krepost (İngilizce: Fortress of War)
Yönetmen: Aleksandr Kott
Oyuncular: Aleksey Kopashov, Andrey Merzlikin, Pavel Derevyanko
IMDB Puanı: 7,5
Konusu: Günümüzde Polonya sınırında olan Belarus şehri Brest’te bulunan tarihi kalede, içinde barındırdığı askeri birlikler, lojmanlar, bando okulu sayesinde adeta bir mahalle havası hakimdir. Ta ki, II. Dünya Savaşında Doğu Cephesini başlatan ve tarihin en büyük askeri harekatlarından biri olan Barbarossa Harekatının başladığı 22 Haziran 1941 gününe kadar. Sabah erken saatte topçu ve hava bombardımanıyla şehri tarumar eden Alman ordusu, sonra da karadan piyade birlikleriyle kaleye girmeye başlar. Bazı subayların uyarısına rağmen hazırlıksız yakalanan Rus tarafından kaos hakimken, cesaretli bir kaç subay bulundukları noktalarda askerleri organize ederek savunma başlatır. Mühimmat, yiyecek ve hatta su kıtlığı içerisinde kaleyi savunmaya çalışan askerlerin yardımcısı ise Bando Okulu öğrencisi Sasha Akimov’dur. Film, kalenin farklı noktalarında kahramanca savaşan Rus askerlerinin hikayesini ve bu esnada hem kız arkadaşını arayan hem de askerlere yardım eden öğrenci Sasha’nın hikayesini anlatıyor. Bombardıman ve çatışma sahneleri Hollywood’ı aratmayan, Rus yapımı en iyi savaş filmlerinden biri. 

Ateşkes (2005)

Orijinal Adı: Joyeux Noël
Yönetmen: Christian Carion
Oyuncular: Diane Kruger, Benno Fürmann, Guillaume Canet, Gary Lewis, Alex Ferns, Daniel Brühl
IMDB Puanı: 7,8
Konusu: I. Dünya Savaşının ilk yılında, Christmas Eve (Noel Arifesi) günü yaklaşırken Batı Cephesinde her iki tarafın askerleri de kendi çapında Noel kutlaması hazırlığı yapar. Siper savaşından ve bitmek bilmeyen top atışlarından çok sıkılan askerle için bu Noel kutlaması büyük moral olacaktır. Almanya tarafında, opera sanatçısı Anna Sörensen, kendisi gibi opera sanatçısı olan ve cepheye gönderilen eşi Nikolaus Sprink ile buluşabilmek için ordu karargahını ikna ederek bir gösteri organize eder. Burada eşiyle buluşup komutana performans sergileyen çift, cephedeki askerlere de şarkı söyleyerek moral vermek için Sprink’in görevli olduğu sipere giderler. Onların sesini duyan Fransa ve İskoçya siperlerindeki askerler alkışlarla, tulumlarla karşılık verince, Sprink şevke gelerek, iki siper arasındaki “No Man’s Land”e çıkar. Sonra herkes siperinden dışarı çıkmaya başlayınca, üç tarafın subayları kendi aralarında “Noel Ateşkesi” ilan ederler. Siperlerin ortasındaki bölgede sohbet, yiyecek-içecek paylaşımı, hatta futbol oynamaya kadar giden kısa süreli bir muhabbet ortamı oluşur. Bir opera sanatçısının siper ziyareti, Noel’de ateşkes ilan etme, iki taraf arasında futbol oynama, siperler arasında gidip gelen bir kedinin Fransa tarafında vatan haini ilan edilmesi gibi gerçek hikayelerden yola çıkarak uyarlanan güzel bir I. Dünya Savaşı filmi. Her üç cepheye de ana konudan bağımsız ama destekleyici birer hikaye yazılması filmin senaryosunu zenginleştirmiş.

 

Çılgın Savaşçılar (1970)

Kelly's Heroes (1970)Orijinal Adı: Kelly’s Heroes
Yönetmen: Brian G. Hutton
Oyuncular: Clint Eastwood, Telly Savalas, Don Rickles, Donald Sutherland
IMDB Puanı: 7,7
Konusu: II. Dünya Savaşında Normandiya Çıkarması sonrası Fransa’yı Alman ordusundan temizleyerek ilerleyen ABD ordusunda, Kelly (Clint Eastwood) isimli bir asker talimat doğrultusunda bir Alman subayını sorgulamak için kaçırır. Alman subayın çantasından çıkan külçe altınları gören Kelly, sarhoş ettiği Alman subayından Nancy şehrindeki bankada 14 bin külçe altın olduğunu öğrenir. Altınları çalmak üzere plan yapan Kelly, yanına Big Joe (Telly Savalas) önderliğindeki bir birliği, levazımatçı Crapgame’i (Don Rickles) ve serkeş takılan Oddball (Donald Sutherland) ile emrindeki Sherman tanklarını da alır. Yolda çeşitli zorluklarla karşılaşan ekip, bir şekilde Nancy’e varır ama bankanın önünde üç koca Tiger tankı nöbet tutmaktadır. Kelly, bunun için de bir plan hazırlar. Hikayesiyle, çatışma ve tank sahneleriyle, yer yer gayri ciddi sahneleriyle sürükleyici bir savaş aksiyon filmi. Clint Eastwood’un, her filminde sergilediği standart ve soğukkanlı oyunculuğu heyecanı yatıştırırken, diğer oyuncuların yeteneği filme renk katıyor. Müzikleri gayet güzel. Özellikle dikkat çeken ise, Oddball’un Kelly’e ekibini gösterdiği sahnedeki müzik “Sherman Holiday Inn”. Eski bir Orta Doğu ezgisine benzese de filmin müzik ekibi tarafından bestelenmiş. Buyrun siz de dinleyin:

Zafere Kaçış (1981)

Victory (1981)Orijinal Adı: Victory
Yönetmen: John Huston
Oyuncular: Michael Caine, Sylvester Stallone, Pelé, Max von Sydow
IMDB Puanı: 6,6
Konusu: II. Dünya Savaşı esnasında İngiliz askerlerin tutulduğu bir savaş esirleri kampında, esirlerin futbol oynadığını gören eski milli futbolcu Nazi Subayı Steiner (Max von Sydow), aralarından birini tanır, ünlü İngiliz milli futbolcu Colby (Michael Caine). Binbaşı Steiner, Colby’ye esirler ile Nazi askerleri arasında bir dostluk maçı yapmayı teklif eder. Colby gerekli şartlar sağlanması kaydıyla kabul eder. Nazi propaganda otoriteleri, bu maçın ciddi bir propaganda vesilesi olacağını düşündüğü için, maçın Almanya’nın en iyi oyuncularından oluşan bir takımla, Paris’te büyük bir statta yapılmasını ister. İngiliz esirler tarafında ise, diğer esir kamplarından ve Doğu Avrupalı toplama kamplarından eski futbolcular getirilir. Ancak, İngiliz subayların asıl planı, maç esnasında futbolcuların kaçmasını sağlamaktır. Kanada ordusundayken esir düşen Hatch (Sylvester Stallone) de kaçma planıyla beraber antrenör olarak takıma katılır. Film, Müttefik Kuvvetler esirlerinden oluşan takımın maça hazırlık sürecini, bu esnada yapılan kaçma planını ve maçın oynandığı anı anlatıyor. Pele başta olmak üzere dönemin ünlü futbolcuları esir takımında rol alıyor. Film, hikaye, aksiyon ve akıcılık açısından süper. Yönetmen, filmin hemen başında direkt olarak konuya giriyor ve filmin sonuna kadar sizi sürüklüyor. Her ne kadar Sylvester Stallone’nin oyunculuğu ve karakteri biraz abartılı olsa da, Pele’nin hatrına ona göz yumuyoruz. “it is the football, that is the football. something happened everything is something happened” diye düşünüyor, futbol aşkı savaş filan dinlemez, adama düşmanının golünü ayakta alkışlatır diyoruz.

Anthropoid (2016)

Anthropoid (2016)Orijinal Adı: Anthropoid
Yönetmen: Sean Ellis
Oyuncular: Jamie Dornan, Cillian Murphy, Toby Jones
IMDB Puanı: 7,2
Konusu: 1938 yılında Hitler, Avrupa’nın güçlü devletlerini Münih’te toplayıp “güzellikle vermezseniz, zorla alırım” diye tehdit ederek Çekoslavakya’yı savaşsız ilhak eder. Müttefiklerinden hayır çıkmayan Çek vatanseverler de, yer altında örgütlenerek direniş hareketi başlatır. Zaten bir yıl sonra da II. Dünya Savaşı patlak verir. Çekler, İngiltere’de bir hükumet kurarak, direnişi oradan yönetir. Direniş, Almanların canının sıkacak dereceye gelince, Hitler, en iyi adamlarından biri olan SS Generali Reinhard Heydrich’i Çekoslavakya’ya gönderir. Çok acımasız biri olan Heydrich burada kıyıma başlar ve “Prag Kasabı” lakabını hak ederek alır. Direniş yönetimi, İngiltere’nin de desteğiyle kararını verir ve Heydrich’e suikast planlar. Bunun için, özel eğitimli elemanlarını Prag’a gönderir, ekibin başında ise Jan Kubis ve Josef Gabcík vardır. Film, suikastı gerçekleştirme üzere Prag’a paraşütle inen Jan ve Josef’in suikastı planlama ve gerçekleştirme sürecini ve hemen sonrasında yaşanan olayları anlatıyor. Holywood tadında, Cillian Murphy’nin süper oyunculuğuyla, hikayesi zaten gerçek ve güzel olan gayet akıcı bir film.

Beyaz Kaplan (2012)

Belyy tigr (2012)Orijinal Adı: Belyy Tigr
Yönetmen: Karen Shakhnazarov
Oyuncular: Aleksey Vertkov, Vitaliy Kishchenko
IMDB Puanı: 6,1
Konusu: II. Dünya Savaşının Doğu Cephesinde, hem Rus hem de Alman askerleri arasında “Beyaz Kaplan” diye bir efsane yayılır. Söylentiye göre, beyaz kamuflajlı bir Tiger tankı, çatışma olan yerlerde bir anda ortaya çıkıp, bütün tankları patlatıyor ve sonra kayboluyor. Yine böyle bir çatışmadan sonra enkaz kaldırmaya giden Rus askerleri, bir tankın için vücudunun yüzde doksanı yanmış bir asker bulurlar. Yaraları ilginç bir şekilde kısa sürede iyileşen, ancak hafızasını yitiren bu askere Naydenov (bulunmuş) ismini veriler ve tank konusunda iyi olduğu için tekrar cepheye gönderirler. Hatta özel zırhlı ve donanımlı bir T-34 tankı yaparak, Naydenov ile iki kişiyi Beyaz Kaplan’ı imha etmekle görevlendirirler. Tanklarla konuşabildiğini iddia eden ve Beyaz Kaplan’ı yenmeyi kafasına koyan Naydenov, savaş meydanlarında köşe bucak Beyaz Kaplan’ı arar. Film, genel hikayesi itibariyle ilgi çekici, ancak yönetmen kotaramamış bu işi. Ayrıca, tamamen tank özelinde bir film olduğu için, Fury (2014) filminde olduğu gibi gerçek bir Tiger tankı görmek isterdik, ama yoktu. Ne var derseniz; tank severler için, bol bol hareket eden, ateş eden ve patlayan tank sahneleri var.
!!!Not: Filmin piyasada dolanan Türkçe altyazısı veya Türklerin yaptığı İngilizce altyazısı çok kötü. Hikayeyi takip etmeyi zorlaştırıyor ve  çok fazla hata var. İzleyebiliyorsanız İngilizce altyazılı izleyin.

Yüzbaşı (2017)

Der Hauptmann (2017)Orijinal Adı: Der Hauptmann (İngilizce: The Captain)
Yönetmen: Robert Schwentke
Oyuncular: Max Hubacher, Milan Peschel, Frederick Lau
IMDB Puanı: 7,4
Konusu: II. Dünya Savaşının Avrupa Cephesinin bitmesine günler kala asker kaçağı Willi Herold, inzibatlardan kaçarken yolda bir Yüzbaşı’na ait makam arabası ve üniforma bulur. Zaten aç ve üşümüş bir şekilde dolanan Herold hemen üniformayı giyer. Bu sırada, başka bir asker kaçağı olan Freytag da ona rast gelir ve emri altına girmek ister. Beraber yemek ve kalacak yer ararken başka kaçaklara da rast gelen Herold, cephe gerisinde bir görevi olduğunu söyleyerek onları da yanına katar. Yolda bir inzibat devriyesine denk gelen Herold, doğrudan Hitler’den aldığı bir talimatla asker kaçakları konusunda bir görevi olduğunu söyler ve onlarla birlikte asker kaçaklarının tutulduğu kampa gider. Burada da, kaçakların hemen yargılanıp ceza verilmesi taraftarı olan bir subayın yardımıyla kampın kontrolünü, hem fiilen hem de hukuken, ele geçirir. Gerçek bir hikayeye dayanan ve Yüzbaşı kıyafeti giymiş bir askerin yaptığı katliamı konu edinen Almanya yapımı güzel bir film. Nereye varacak bu iş diye merakla takip ettiğimiz senaryosuyla ve yönetmenin başarısıyla gayet kaliteli bir film ortaya çıkmış.

Büyük Firar (1963)

The Great Escape (1963)Orijinal Adı: The Great Escape
Yönetmen: John Sturges
Oyuncular: Steve McQueen, James Garner, Richard Attenborough, Charles Bronson
IMDB Puanı: 8,2
Konusu: II. Dünya Savaşında savaş esirlerinin tutulduğu kamplardaki firar girişimleri, Alman askerlerini artık yıldırmaya başlar. Çözüm ise tüm çürük yumurtaları, aşırı güvenlikli bir kampta sıkı gözetim altında tutmaktır. Bu amaçla inşa edilen bir esir kampına, sabıkalı bir kaç Amerikalı ile çok sayıda İngiliz askeri sevk edilir. Ancak, İngiliz subaylar burada da boş durma niyetinde değildir ve hemen bir kaçış planı hazırlarlar, hem de 250 kişinin kaçacağı büyük bir firar. Esir hayatı boyunca defalarca tünel kazan “Tunnel King” ler, birden fazla tünel kazmaya başlar. Ekipman tedariki, güvenlik, istihbarat, sahte kimlik vs. gibi konularda da iş bölümü yapılır. Bu süreçte, Alman askerlerine çaktırmamak için yapılan numaraların haddi hesabı yok. Film, II. Dünya Savaşı boyunca esir düşen, çoğu İngiliz, Müttefik Kuvveti askerlerinin gerçek firar hikayelerini tek bir senaryoda birleştiriyor. Hatta bazı oyuncular, birden fazla tarihi karakterin toplamını canlandırıyor. Oyuncu kadrosu yıldızlarla dolu, çekimler, senaryo ve müzikler bakımından harika olan efsane bir film.

 

Amerikan askerlerin, 4 Temmuz’u kutladıkları ve patatesten yaptıkları içkiyi ikram ettikleri eğlenceli bir sahne:

Sivastopol İçin Savaş (2015)

Yuliya Peresild in Bitva za Sevastopol (2015)Orijinal Adı: Bitva za Sevastopol (İngilizce: Battle for Sevastopol)
Yönetmen: Sergey Mokritskiy
Oyuncular: Yuliya Peresild, Evgeniy Tsyganov, Oleg Vasilkov, Nikita Tarasov
IMDB Puanı: 7,2
Konusu: Tarihteki en iyi nişancılardan biri olan, hatta bayan olarak en iyisi görülen, Ukraynalı Lyudmila Pavlichenko’nun hikayesinden esinlenen aşk ve savaş filmi. Kiev Üniversitesinde tarih okumaktayken, atıcılık yeteneğini keşfetmesiyle askere yazılan ve keskin nişancı eğitimlerine katılan Pavlichenko, Odesa ve Sivastopol’da savaşır. Toplamda 309 düşman askerini öldüren Pavlichenko, bu süreçte komutanlarıyla gönül ilişkisine de girer. Hatta savaştan önce erkeklerden kaçan Pavlichenko, savaş boyunca oooo…. Bir çatışmada yaralanınca da cepheden ayrılır. Savaş kahramanı olarak ABD’de Beyaz Saray’da ağırlanır. Film bu süreci anlatıyor. Ancak, kötü senaryo, oyunculuk ve yönetmen performansı, filmin güzel hikayesini heba etmiş. Diğer bir keskin nişancı temalı yapım olan Kapıdaki Düşman (2001) filmine kıyasla oldukça başarısız bir yapım olmuş.

Rommel’e Baskın (1971)

Raid on Rommel (1971)Orijinal Adı: Raid on Rommel
Yönetmen: Henry Hathaway
Oyuncular: Richard Burton, John Colicos, Wolfgang Preiss, Karl-Otto Alberty
IMDB Puanı: 5,6
Konusu: II. Dünya Savaşında Kuzey Afrika ve Akdeniz’de Rommel önderliğindeki Almanlarla çarpışan İngilizler, savaş gemilerinin Afrika kıyılarına yanaşabilmesi için Tobruk sahilinde konuşlu topları imha etmek üzere bir plan hazırlar. Planı icra etmekle görevlendirilen Yüzbaşı Foster (Richard Burton), aradığı 5. Komando Birliği yerine, yaralı ve tutsak İngiliz askerlerin taşındığı Alman konvoyuna denk gelir. Foster, planını bu askerleri eğiterek yapmaya karar verir. Bu arada, yolda Rommel’in zırhlı tümenine rastlar ve ona da bir baskın planlar. 1967 yapımı Tobruk filminin ana hikayesini alan, yapım, yönetim ve oyunculuk açısından B türü film kategorisine giren, gişede fiyasko verince hemen TV’ye postalanan vasat bir film. Bir çok aksiyon sahnesi de Tobruk filminden alınmış zati. 7 kez Oscar’a aday olup, haklı olarak hiç birini alamayan Richard Burton, Oscar alamadıkça seviyeyi düşürmüş. Diğer taraftan, bir çok II. Dünya Savaşı filminde Nazi komutanı rolünü canlandıran Alman oyuncu Wolfgang Preiss, sinemadaki oyunculuk süresini askerliğe saydırıp bu filmle birlikte General Erwin Rommel rütbesine yükselmiş.

Direniş (2008)

Defiance (2008)Orijinal Adı: Defiance
Yönetmen: Edward Zwick
Oyuncular: Daniel Craig, Liev Schreiber, Jamie Bell
IMDB Puanı: 7,2
Konusu: II. Dünya Savaşı yıllarında, Almanya’nın Doğu Cephesinde kontrolü altına aldığı günümüz Belarus topraklarında, işbirlikçi Rusların da yardımıyla Naziler Yahudileri toplama kamplarına hapsetmeye başlar. Ailesi ve köyü katledilen Bielski kardeşler Tuvia, Zus, Asael ve Aron da kaçıp, ormana kamp kurarlar. O bölgede ormana kaçanların da katılımıyla, artık bir topluluk olurlar. Ancak, çoğunluğu kadın, yaşlı ve çocuk olan grubun başta gıda ve silah olmak üzere her şeye ihtiyacı vardır. Büyük kardeş Tuvia (Daniel Craig) önderliğinde organize olan partizanlar, çevre köylerden erzak ve yakaladıkları askerlerden silah toplarlar. Zamanla gruba katılanlarla birlikte büyük bir kamp kurarlar. Kardeşlerin iki numarası ve daha hırçın olanı Zus (Liev Schreiber), yönetim konusunda abisiyle ters düşünce, dağılmış Sovyet ordusu direnişçilerine katılır. Bu sırada da, kış gelir ve kampta yaşam zorlaşır. Bielski Partizanlarının gerçek hikayesine dayanarak hazırlanan filmde, Nazi zulmünden kaçan Yahudilerin yaşam mücadelesi anlatılıyor. Açlık, zorlu hava koşulları, baskınlar, kayıplar ve kıt kaynakların paylaşımında yaşanan sıkıntılar… sürükleyici, akıcı ve hüzünlü bir diğer holokost filmi. Filmde yüzümüzü güldüren iki sahne, Zus’a mayın kurmasını öğreten Sovyet askerin yaptığı eşek şakası ve kampta aç biilaç iş yaparken entelektüel muhabbetler yapan öğretmen ile yazar.

Riphagen (2016)

Jeroen van Koningsbrugge in Riphagen (2016)Orijinal Adı: Riphagen
Yönetmen: Pieter Kuijpers
Oyuncular: Jeroen van Koningsbrugge, Kay Greidanus, Lisa Zweerman
IMDB Puanı: 7,2
Konusu: II. Dünya Savaşı sırasında Almanya işgalindeki Hollanda’da, Nazi istihbarat örgütü SD’ye çalışan ve bu süreçte şerefsizliğin kitabını yazan Riphagen’in hikayesi. Riphagen, uzun süre Yahudilerin güvenini kazanıp, onların değerli eşyalarını savaştan sonra geri vermek vaadiyle alır. Sonra da Yahudilerin hepsinin adresini Nazilere satar. Yerel polis ve direniş örgütleriyle de iyi geçinir. Ancak zamanı gelince onları da satar. Polis teşkilatında çalışan ama aslında direniş örgütü üyesi olan Jan da, Riphagen’in oyununa gelir ve peşine düşer. Bu arada, müttefik kuvvetler Hollanda’yı özgürleştirmeye başlar. Kraliyet ailesiyle arası iyi olan Einthoven, İstihbarat Şefi olur ve direniş örgütü lideri Wim Sanders’ten savaş boyunca tuttuğu arşivleri ister. Bu arşivlerde savaş süresince ülkesine ihanet edenlerin bilgileri vardır. Ancak, Sanders top benim, benim dediğim olacak der. Riphagen de yalanlarıyla parazit yaparak herkesin kafasını karıştırır. Hollanda yapımı, gayet akıcı ve sürükleyici güzel bir film.

Yolculuğun Sonu (2017)

Orijinal Adı: Journey’s End
Yönetmen: Saul Dibb
Oyuncular: Paul Bettany, Sam Claflin, Stephen Graham, Asa Butterfield
IMDB Puanı: 6,7
Konusu: I. Dünya Savaşının son yılında, Fransa topraklarındaki siper savaşları hiç bitmeyecekmiş gibi devam etmektedir. İngiliz kuvvetleri arasında, Almanların çok büyük bir taarruz planladığı ve her an saldırıya geçebilecekleri yönünde bir dedikodu yayılır. Bu nedenle, siperlerde 6 gün süreyle dönüşümlü olarak nöbet tutan askerler, korku içerisinde beklerler. Nöbet sırası genç Yüzbaşı Stanhope ve ekibine gelir. Cepheye yeni gönderilen Subay Raleigh da, askeri okuldan tanıdığı Stanhope’un bölüğüne gönüllü olarak katılır. Gün geçtikçe stresli bekleyiş herkesin psikolojisini alt üst eder. Bu esnada, karargahtan bir talimat gelir ve Stanhope’un ekibinden sürpriz bir baskın yaparak, sorgulamak üzere bir Alman askerinin esir alınması istenir. Kurulacak ekibe ise, yufka yürekli Subay Osborne ile genç Subay Raleigh’in liderlik etmesi istenir. Film, içinde bulundukları durumdan dolayı sinirleri bozulan askerlerin gergin bekleyişlerini ve verilen talimatı yerine getirirken yaşadıklarını anlatıyor. I. Dünya Savaşının Batı Cephesinde, siper hayatının askerlerin psikolojisine etkisini anlatması bakımından güzel bir film, ancak, film çok yavaş ilerliyor. Belki de yönetmen, beklemenin sinir bozucu etkisini bize bu şekilde göstermek istemiştir…

Trampetler Susarken (1998)

When Trumpets Fade (1998)Orijinal Adı: When Trumpets Fade
Yönetmen: John Irvin
Oyuncular: Ron Eldard, Zak Orth
IMDB Puanı: 7,2
Konusu: Normandiya çıkarmasını başarılı bir şekilde gerçekleştiren, sonra da Paris’i düşman işgalinden kurtaran Müttefik Kuvvetler artık Almanya topraklarına varmıştır. Kısa sürede Berlin’i ele geçirip Noel’i evde kutlamayı planlayan, ya da en azından askerleri bu motivasyonla gaza getiren, Müttefik Kuvvetlerin ilerlemesi Hürtgen Ormanında çetin Alman savunması tarafından durdurulur ve aylarca sürecek Hürtgen Ormanı Muharebesi cereyan eder. Amerikan ordusunda sıradan bir er olan Manning, bu savaşta müfrezesiyle bir görevde iken sadece kendisi sağ kurtulur. Tek derdi hayatta kalmak olan Manning’in savaş zekası komutanı tarafından keşfedilir ve O çürüğe ayrılıp eve gitmeyi düşünürken, komutanı tarafından çavuşluğa terfi edilir. Emrine de çaylak askerler verilir. Manning hayatta kalma hedefinden şaşmayarak müfrezesine verilen görevleri yapmaya çalışır. Film, Manning’in bu savaştaki hikayesini anlatıyor. Bir TV filmi olan bu yapımda başrol, klasik Holywood filmlerinin aksine, vatan millet uğruna savaşan bir kahraman değil de, tek derdi yaşayabilmek olan sıradan bir askerdir. Oyunculuk konusunda pek bir şey vaat etmese de, hikayesi, savaş sahneleri ve özellikle giriş sahnesi ile final sahnesi arasındaki ironik bağlantısıyla gayet başarılı bir film. Ayrıca, Amerika tarihinin kesintisiz en uzun savaşı olan Hürtgen Ormanı Muharebesini konu edinmesi bakımından kıymetli bir film.
“nobody dies…”

Savaş Atı (2011)

War Horse (2011)Orijinal Adı: War Horse
Yönetmen: Steven Spielberg
Oyuncular: Jeremy Irvine
IMDB Puanı: 7,2
Konusu: İngiltere’nin Devon bölgesinde ailesiyle birlikte çitçilik yapan Albert Narracott, yaşlı babasının bir inat uğruna at pazarından açık artırmayla aldığı genç bir atla duygusal bağ kurar. Albert’ın Joey ismini verdiği bu at, her ne kadar tarla sürmek için genç ve zayıf olsa da, Albert evlerinin kirasını ödeyebilmek için onu eğitir ve tarla sürecek hale getirir. Lakin bu sefer de aşırı yağmur tarlalarını mahvedince, babası Joey’i o esnada patlak veren 1. Dünya Savaşı için İngiltere ordusuna at alımı yapan askerlere satar. Joey’i kendi şahsi atı yapan Yüzbaşı Nicholls, bu ata güvenir ve gerçekten de birliğinin en hızlı olur. Joey savaş boyunca bir çok el, hatta taraf değiştirir. Bu arada, Albert’ın da askerlik yaşı gelmiş ve cepheye gelmiştir. Film, Albert ile Joey’in hikayesini, ama daha çok Joey’in hikayesini anlatıyor. Filmin başrolü Joey diyebiliriz. Steven Spielberg’in usta anlatımıyla, sürükleyici, hoş, masalsı bir film. Savaş sahneleri de gayet etkileyici. Bu arada, filmde dijital sahne yok denecek kadar az olması, atların çok iyi oyunculuk sergilediği anlamına geliyor diyebiliriz.

Kahraman Pilotlar (2006)

James Franco in Flyboys (2006)Orijinal Adı: Flyboys
Yönetmen: Tony Bill
Oyuncular: James Franco, Jean Reno, Martin Henderson
IMDB Puanı: 6,5
Konusu: 1. Dünya Savaşının tüm şiddetiyle devam ettiği 1916 yılında çeşitli sebeplerle Fransa’ya giden Amerikalı gençler, gönüllü olarak Fransa Hava Kuvvetlerine katılırlar. Burada, Yüzbaşı Thenault (Jean Reno) komutanlığında ve tecrübeli savaş pilotu Reed Cassidy (Martin Henderson) rehberliğinde uçuş eğitimi alırlar. Yavaştan bombardıman uçaklarına eskort ederek göreve başlayan Amerikalı pilotların en iyisi ise Blaine Rawlings’dir (James Franco). Rawlings ve ekibin arkadaşlık bağları zamanla gelişir, bu arada Rawlings bir kıza aşık olur. Film, Rawlings ve arkadaşlarının Alman savaş uçaklarıyla, özellikle de “Black Falcon” lakaplı pilotla olan mücadelesini, aşklarını, arkadaşlıklarını anlatıyor. Zayıf senaryosuyla vasatlıktan ileri gidemeyen film, gişede de sağlam zarar etmiş. Filmde güzel olan ise, çokça savaş uçaklarının it dalaşının sergilenmesi.

Amistad (1997)

Amistad (1997)Orijinal Adı: Amistad
Yönetmen: Steven Spielberg
Oyuncular: Djimon Hounsou, Matthew McConaughey, Anthony Hopkins, Morgan Freeman
IMDB Puanı: 7,3
Konusu: 1800lü yıllarda Afrika’dan Amerika’ya götürülen köleleri taşıyan La Amistad isimli gemide, Cinqué (Djimon Hounsou) isimli köle önderliğinde isyan yapılır. Gemiyi ele geçiren köleler İspanyol denizcilere, gemiyi Afrika’ya götürmelerini söyler. Lakin denizciler gemiyi Amerika’ya doğru götürür. Karaya yaklaşınca da Amerika Deniz Kuvvetleri gemiyi durdurur ve köleleri “kaçak” olarak mahkum eder. Bu esnada Dışişleri Bakanlığı, seçim çalışmalarında bulunan mevcut ABD Başkanı adına, bu mahkumların İspanya Kraliçesinin malı olduğunu iddia eder. Köleliğin kaldırılmasına yönelik bir sivil toplum kuruluşu da, avukat Baldwin’i (Matthew McConaughey) tutarlar ki, köleler serbest bırakılsın, zira kendi ülkelerinde özgür insanlardır diyerek. Diğer taraftan da, ABD Deniz Kuvvetlerinden iki denizci de, bunlar batan geminin malları, biz bulduk, bizimdir derler. Hepsi mahkemeye giderler. Garibim köleler de, İngilizce bilmedikleri için dertlerini bile anlatamazlar. Çat pat “Give us free” deyip dururlar. Onlar konuşamasa da, eski ABD Başkanı rolündeki Anthony Hopkins’in tiradvari mahkeme konuşmaları etkileyici olur. Hasılı, film bu hikayeyi ve mahkeme sürecini anlatıyor. Sakin modda ilerleyen, Amerikan İç Savaşıyla sonuçlanacak sürecin ateşleyicilerinden biri olan Amistad gemisi kölelerinin hikayesini anlatan güzel bir Steven Spielberg filmi.

Cennetin Krallığı (2005)

Kingdom of Heaven (2005)Orijinal Adı: Kingdom of Heaven
Yönetmen: Ridley Scott
Oyuncular: Orlando Bloom, Eva Green, Liam Neeson, Ghassan Massoud, Marton Csokas
IMDB Puanı: 7,2
Konusu: 12. yüzyılda Fransa’nın bir köyünde demircilik yapan Balian (Orlando Bloom), karısının intiharı sonrasında bunalıma girer. Bu sırada, Kudüs’e doğru yola çıkan Haçlı Ordusu köylerine uğrar. Ordudaki soylulardan biri olan Godfrey (Liam Neeson), Balian’a babası olduğunu söyler ve kendileriyle beraber Kudüs’e gelmesini ister. Bu teklifi başta kabul etmeyen Balian, karısının defnedilmesine ilişkin dini ritüeller konusunda köyün papazıyla ters düşünce onu öldürür ve köyden kaçarak Haçlı Ordusuna katılır. Babası da onu Kudüs’e yardım etmekle görevlendirir. O tarihte Kudüs’te hüküm süren IV. Baldwin ise bir yandan Eyyubi Sultanı Selahaddin (Ghassan Massoud) ile girdiği hassas ateşkes sürecini dengede tutmaya çalışırken, bir yandan da cüzzam hastalığının pençesinde kıvranmaktadır. Ancak, güzel kızı Sibylla’nın (Eva Green) kocası ve Tapınak Şovalyesi Guy de Lusignan (Marton Csokas), tam bir müslüman düşmanıdır ve her an savaşmanın fırsatını kollamaktadır. Balian bu ortamda Kudüs’e gelir, önce Sibylla’ya aşık olur, sonra Kral Baldwin’in gözüne girer, Kral da kızıyla evlenmesini ister. Ancak o reddeder, sonra Kral ölür, yerine geçen Sibylla da öfkeyle ateşkesi bozar ve savaş başlatır. Film, Balian’ın bu hikayesini ve Hıttin Muharebesinde verdiği mücadeleyi destansı bir şekilde anlatıyor. Yapım ve yönetim Ridley Scott olunca, oyuncular da kaliteli iş çıkarınca tam bir görsel şölen gibi. Selahaddin Eyyubi’yi canlandıran Ghassan Massoud, ayrı bir tebriği hak ediyor. Orta Çağ savaşları konusunda en iyi filmlerden biri. Ayrıca, filmdeki mevzu bahis savaşın on yıl evvelinde yaşanan Montgisard Muharebesi’nin kısmen konu edinildiği film için bakınız Arn: Tapınak Şövalyeleri (2007).

Son İmparator (1987)

Richard Vuu in The Last Emperor (1987)Orijinal Adı: The Last Emperor
Yönetmen: Bernardo Bertolucci
Oyuncular: John Lone, Joan Chen, Peter O’Toole
IMDB Puanı: 7,8
Konusu: Film, 17. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar Çin’i yöneten Qing Hanedanının son imparatoru Pu Yi’nin hikayesini anlatıyor. 3 yaşında tahta çıkmak zorunda kalan Pu Yi, bir kaç yıl sonra gerçekleşen devrim ile artık Çin’in değil sadece Yasak Şehir denilen saray ve müştemilatının imparatoru olur ve buradan dışarı çıkması yasaklanır. Bu süre içerisinde kendisini eğiten İngiliz diplomat Johnston’dan (Peter O’Toole) dış dünya ile ilgili çok şey öğrenir. Ancak, ülkede başlayan öğrenci isyanıyla birlikte, Yasak Şehir’den çıkmak zorunda bırakılır. Bu dönemde, zevceleriyle birlikte Japonya kontrolündeki bölgede yaşayan Pu Yi, sonradan Japonya’nın Çin topraklarındaki kukla devleti Mançurya’nın imparatoru olur. Sonra II. Dünya Savaşı, Rusya esareti, hapishane felan derken, bizim imparator olur sıradan bir çiftçi vatandaş. İmparator Pu Yi’nin otobiyografisi senaryolaştırılarak çekilen, gayet sürükleyici bir film. Çin devletinin yıllar sonra ilk defa Yasak Şehir’de film çekilmesine izin vermesiyle ve çok sayıda figüran sağlamasıyla ortaya harika bir eser çıkmış. En iyi film, yönetmen ve senaryo dahil 9 Oscar almış güzel bir Bertolucci filmi.

Soysuzlar Çetesi (2009)

Brad Pitt, Til Schweiger, Mélanie Laurent, Eli Roth, Christoph Waltz, and Diane Kruger in Inglourious Basterds (2009)Orijinal Adı: Inglourious Basterds
Yönetmen: Quentin Tarantino
Oyuncular: Brad Pitt, Christoph Waltz, Mélanie Laurent, Diane Kruger, Eli Roth
IMDB Puanı: 8,3
Konusu: Nazi askeri Zoller, İtalya’da girdiği bir çatışmada saat kulesinde tek başına kalır ve bir kaç gün içerisinde etrafındaki askerleri teker teker avlayarak bir savaş kahramanı olur. Alman Propaganda Bakanı Goebbels de Zoller’in filmini çekerek bir propaganda malzemesi yapar. Filmin galasını ise, Nazi işgalindeki Fransa’da, Zoller’in aşık olduğu gizli bir Yahudi olan Mimieux’nin sinemasında yapmaya karar verirler. Müttefik kuvvetler ise ajanları aracılığıyla, bu filmin galasındaki üst düzey Nazi subaylarını (ve galaya katılacağını sonradan öğrendikleri Adolf Hitler’i) öldürmek için “Kino Operasyonu”nu planlar. Görev, çoğunluğu Yahudi olan ABD askerlerinden müteşekkil “Inglourious Basterds” lakaplı özel time verilir. Ancak, Fransa’daki Yahudi temizliğinden sorumlu “Yahudi Avcısı” lakaplı Albay Hans Landa (Christoph Waltz) galanın güvenliğinden sorumludur, dolayısıyla bu iş öyle kolay olmayacaktır. Diğer taraftan, ailesi Albay Landa tarafından katledilen sinemacı Mimieux’nin de sürpriz hazırlığı vardır. Hasılı, Tarantino’nun eşsiz  anlatımıyla harika bir II. Dünya Savaşı filmi. Toplu katliamıyla, bitmek bilmeyen geyikleriyle, sağa sola göndermeleriyle klasik bir Tarantino başyapıtı. Bir not; Christoph Waltz’in muhteşem oyunculuğu dikkat çekiyor, nitekim En İyi Yardımcı Oyuncu Oscar’ını da hak ederek alıyor.

Zafer Madalyası (1977)

Cross of Iron (1977)Orijinal Adı: Cross of Iron
Yönetmen: Sam Peckinpah
Oyuncular: James Coburn, Maximilian Schell, James Mason
IMDB Puanı: 7,5
Konusu: Aristokrat bir aileden gelen Alman Yüzbaşı Stransky (Maximilian Schell), II. Dünya Savaşı tüm şiddetiyle devam ederken Batı Cephesinden Doğu Cephesine görevlendirilir. Stransky, burada üstün başarılar göstererek zafer madalyası (Cross of Iron) almayı hedefler. Yüzbaşının Doğu Cephesinde başında bulunduğu birlikteki Onbaşı Steiner (James Coburn) ve ekibi ise biraz sorunlu tiplerdir ancak verilen her görevi layıkıyla yerine getiren iyi askerlerdir, hatta Steiner’ın zafer madalyası bile vardır. Rusların kapsamlı bir saldırısının geri püskürtülmesi sonucu, Yüzbaşı Stransky zafer madalyası talebinde bulunur. Bunun üzerine, karargah iki şahit göstermesini isteyince Stransky, emir erini ve Onbaşı Steiner’ı şahit gösterir. Ancak Steiner, karşı saldırıyı Stransky’nin yönetmediğini, çatışma esnasında ölen Teğmen Meyer’in yönettiğini söyler. Bundan sonra gelişen olaylar neticesinde Stransky, Onbaşı Steiner ve ekibini zor bir duruma sokar. Steiner ve ekibi Rusya tarafında kalırlar ve bir şekilde kendi cephelerine dönmeye çalışırlar. Bu hikaye etrafında dönen filmde, savaşın gereksizliği, parti-ordu-aristokrasi mensubiyeti, görev bilinci, insanlık gibi temalarda küçük hikayeler anlatılmakta. Yönetmen, Western filmlerinin usta yönetmeni Sam Peckinpah olunca bol çatışmalı, bol kanlı sahnelere çokça yer verilmiş. Ancak filmin düşük bütçesi ses, görüntü, kurgu gibi teknik tarafları zayıflatmış. Yine de, cephe savaşı açısından gayet güzel bir film.

“Don’t rejoice in his defeat, you men. For though the world stood up and stopped the bastard, The bitch that bore him is in heat again.”  Bertolt Brecht

Filmin Jeneriği – Küçük Hans’ın şarkısı eşliğinde gerçek görüntüler

 

Er Ryan’ı Kurtarmak (1998)

Tom Hanks, Matt Damon, and Edward Burns in Saving Private Ryan (1998)Orijinal Adı: Saving Private Ryan
Yönetmen: Steven Spielberg
Oyuncular: Tom Hanks, Tom Sizemore, Edward Burns, Barry Pepper, Jeremy Davies, Matt Damon
IMDB Puanı: 8,6
Konusu: Bu sitede paylaşılan en iyi filmlerden biri. Hatta sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri. II. Dünya Savaşında ölen Amerikan askerlerinin annelerine taziye mektubu yazan memurlardan biri, Ryan soyadlı üç askerin öldüğünü ve annelerine mektup yazıldığını fark eder. Ryan kardeşlerin dördüncüsü ise hala hayattadır ve Normandiya Çıkarmasında hava indirme birlikleri içerisinde savaşmaktadır. Durumu öğrenen komutanlar konuyu ordunun en tepesindeki isim olan General Marshall’a kadar götürürler. Generalin talimatı ise nettir; ne pahasına olursa olsun, Er Ryan’ı sağ salim annesine kavuşturun. Bu görev, Yüzbaşı Miller’a (Tom Hanks) verilir. Kendisi dahil 8 kişilik bir komando ekibi kuran Yüzbaşı Miller, nereye indiği, nerede savaştığı belli olmayan Er Ryan’ı Fransa içlerine doğru giderek aramaya başlar. Filmde, bu ekibin Er Ryan’ı arama ve kurtarma serüveni ile girdikleri çatışmalar anlatılıyor. Hikayesinin yanı sıra filmi efsaneleştiren ise Steven Spielberg’in ustalık eseri savaş sahneleri. Kopan kolunu arayan asker, dürbün deliğinden vurulan keskin nişancı, kaskına isabet eden kurşuna bakarken alnının çatından vurulan asker, aralarındaki duvar yıkılınca karşı karşıya kalan düşman askerleri gibi daha bir çok unutulmayacak sahneye sahip destansı bir savaş anlatımı.
Şunu da not edelim; tacizci sapık Harvey Weinstein’in kendine ait ‘Shakespeare in Love’ filmine Oscar aldırmak için yaptığı lobi faaliyetleri sonucu, Akademi bu filme Oscar vermeyerek tarihinin hatasını yapmıştır.

Kalpazanlar (2007)

Die Fälscher (2007)Orijinal Adı: Die Fälscher (İngilizce: The Counterfeiters)
Yönetmen: Stefan Ruzowitzky
Oyuncular: Karl Markovics, August Diehl, Devid Striesow
IMDB Puanı: 7,6
Konusu: Nazi Almanyası sadece savaşarak değil, finansal olarak da düşmanlarını zayıflatmak amacıyla “Operation Bernhard” isminde bir plan hazırlayarak, sahte Sterlin ve Dolar basıp İngiltere ve ABD ekonomisine zarar vermeyi hedefler. En yetenekli Yahudi kalpazanları toplama kamplarından seçilerek, para basım ekipmanlarıyla teçhiz edilmiş özel bir kampa yerleştirilir. Ünlü kalpazan Sorowitsch de bu ekibin başına getirilir. Diğer kamplara nazaran daha konforlu olan bu kampta ilk hedefleri olan sahte Sterlin’i basan ekibin ödülü ise masa tenisi ve pinpon topları olur. Artık tek hedefleri aslından ayırt edilemeyen sahte Dolar basmaktır. Bu arada Yahudiler ikilem içerisindedirler; işlerini iyi yaparlarsa Almanya gücüne güç katar, savaş ve soykırım devam eder, eğer başarısız olurlarsa diğer Yahudiler gibi gaz odalarına gönderilirler. En iyi yabancı film Oscar’ı almış Avusturya yapımı filmde Sorowitsch’in bu hikayesi anlatılıyor. Bütün holokost filmlerinde olduğu gibi, bu filmde de toplama kamplarının zor yaşam şartları, kobay olarak kullanılan ve sebepsiz öldürülen esirler, ajite edilmiş zulüm sahneleri mevcut. Hikaye güzel olduğu için film akıcı. Ayrıca, akılda kalıcı bir müziği var.

İnce Kırmızı Hat (1998)

The Thin Red Line (1998)Orijinal Adı: The Thin Red Line
Yönetmen: Terrence Malick
Oyuncular:Jim Caviezel, Sean Penn, Nick Nolte, Ben Chaplin
IMDB Puanı: 7,6
Konusu: Film, II. Dünya Savaşının Pasifik Cephesinde ABD ile Japonlar arasından geçen Guadalcanal Muhaberesini anlatıyor. Bir kaç kez askerden kaçan, son kaçışında ise bir adada yerlilerle yaşamaya başlayan Er Witt, Solomon adalarından biri olan Guadalcanal adasına çıkarma yapmaya giden bir bölük tarafından yakalanır ve cepheye götürülür. Adaya çıkarma yapan Amerikalılar hiç bir direnişle karşılaşmazlar ve yerlilerin rehberliğinde adanın içine doğru ilerlerler. Ancak, Japonlar yüksekçe bir tepeye gizlenmiş Amerikalıları beklemektedirler. Amerikan öncü bölüğünün komutanı, Japon savunmasına direkt olarak saldırılmasını emredince çok kayıp verirler. Bunun üzerine bir plan yaparlar ve küçük bir ekibi görevlendirirler. Film savaş sahneleri açısında süper ancak, dış sesle gelen hayat, savaş, insanlık temalı sorgulamalar filmin temposunu yavaşlatıyor. Film gerçek savaşın yaşandığı coğrafyalarda çekildiği için, harika doğa manzaraları, enva-i çeşit hayvanlar ve yerlilerin yaşamına dair sahnelere zaman zaman yer verilmiş. Ayrıca, oyuncu kadrosu da oldukça geniş; az da olsa John Travolta ve George Clooney bile var.

Kayıp Müfreze (2001)

Ricky Schroder in The Lost Battalion (2001)Orijinal Adı: The Lost Battalion
Yönetmen: Russell Mulcahy
Oyuncular: Ricky Schroder, Phil McKee, Jamie Harris
IMDB Puanı: 7,1 
Konusu: I. Dünya Savaşının sonlarına doğru ABD’nin Batı Cephesine birliklerini göndermesiyle İtilaf Devletleri ilerlemeye başlar. Argon ormanları üzerinden yapılacak büyük bir taarruzu planlayan General Alexander, 77. Amerikan Birliğine bağlı Binbaşı Whittlesey komutasındaki taburu, taarruzun ortasındaki kuvvet olarak görevlendirir. Kanatlarda ise tümenin geri kalanı ve Fransız birlikleri saldırı yapacaktır. Ancak, Almanlar kanatlardaki ilerlemeyi daha önce durdurunca, Binbaşı Whittlesey’in taburu Alman birliklerinin ortasında yalnız kalır, karargahla iletişimi kesilir ve yeri belirlenemez. Günlerce Almanlarla savaşan taburun yiyecek, mühimmat ve tıbbi malzeme stoku da biter, ancak dayanmaya devam eder. New York’lu bir avukat olan Binbaşı Whittlesey’in taburu da kendisi gibi New York’ludur. İtalyan, Yahudi, Polonyalı, İrlandalı gibi farklı etnik kökenlerden gelen askerler New York gangsteri oldukları için ölümden korkmazlar ve asla pes etmezler. Bu taburun direnme hikayesini anlatan film, yakın planda sallanan kamerayla çekilmiş olması hasebiyle izlenmesi zor olsa da, tamamen cephede savaşarak geçtiği için, tam savaş filmi sevenlere göre. Savaş hikayelerinde sıklıkla rastladığımız, Generallerin verdiği ve intihar anlamına gelen görevleri yerine getiren küçük birliklerin komutanlarının ‘Bizi ölüme gönderdiniz, kendimizi feda ettik, şu kadar askerimizi kaybettik’ tarzı veryansınlarına da General Alexander’ın bir cevabı var;
“Bunlar kabul edilebilir kayıplar. … Sizin düşüneceğiniz 600 adamınız vardı, benimse savaşan 20 bin askerim. Bununla yaşamak zorundayım.”

İmparator (2012)

Emperor (2012)Orijinal Adı: Emperor 
Yönetmen: Peter Webber
Oyuncular: Matthew Fox, Tommy Lee Jones
IMDB Puanı: 6,5
Konusu: Film, ABD’nin II. Dünya Savaşını bitiren hamlesi olan atom bombaları sonrası Japonya’nın teslim olmasını müteakip Japon İmparator’u Hirohito’nun savaş suçlusu olup olmadığının araştırılmasını anlatıyor. Araştırmayı yürütecek ve kararı verecek olan General MacArthur, ABD Başkanı adayı olmak için buradan iyi bir başarı çıkarmaya çalışır. Soruşturma yapmak ve delil toplamak için daha önceden Japıonya’da görev yapmış, oraları iyi bilen General Fellers’i görevlendirir. General Fellers de, üniversite yıllarında aşık olduğu Japon arkadaşı nedeniyle Japonlara sempati beslemektedir ve imparatorun barış yanlısı olduğunu düşünür. Ancak, delile ihtiyacı vardır. Bir yandan da Japonların iki bin yıllık geleneklerine bağlılıklarını ve adanmışlıklarını anlamaya çalışır. Sakin ilerleyen, diyalog yoğun, ağır töre teması içeren ortalama bir film.

“Eğer adanmışlığı anlarsanız, Japonya’yı da anlayacaksınız.”

Stalingrad (1993)

Stalingrad (1993)Orijinal Adı: Stalingrad
Yönetmen: Joseph Vilsmaier
Oyuncular: Dominique Horwitz, Thomas Kretschmann, Jochen Nickel
IMDB Puanı: 7,5
Konusu: II. Dünya Savaşının, hatta tarihin, en kanlı savaşlarından biri olan Stalingrad Muharebesinde hayatta kalmaya çalışan bir grup askerin hikayesini anlatan Almanya yapımı bir film. İtalya’dan doğu Cephesine gönderilen bir müfrezede yer alan askerler, yoğun çatışma, soğuk ve açlıkla mücadele ederken bir yandan kafayı yemeye başlarlar. Çatışma esnasında bacağını kaybeden arkadaşlarının hemen ameliyat edilmesi için doktorlara silah çeken askerler, cezaya mahkum edilirler. Cezalarını karlı arazide mayın arayarak çeken mahkumlar, girdikleri bir çatışmayı kazanması sonucu serbest bırakılırlar. İçlerinden bazıları da kaçmayı planlar. Film bu kaçış macerasını ve yaşanan zorlukları anlatıyor. Bir kaç asker üzerinden Stalingrad Savaşının ne kadar çetin şartlarda geçtiğini ve ne derece ürkütücü sonuçlara neden olduğunu anlatan güzel bir film. Film, savaşın insanlara ve insanlığa verdiği menfi tesiri anlatmaya odaklandığı için Nazizm, Komünizm, gamalı haç, kızıl yıldız gibi konulara ve görsellere yer verilmemiş.

Savaş Köprüleri (1977)

Laurence Olivier, Sean Connery, Anthony Hopkins, Michael Caine, Gene Hackman, Robert Redford, James Caan, Elliott Gould, Maximilian Schell, Dirk Bogarde, Edward Fox, Hardy Krüger, Ryan O'Neal, and Liv Ullmann in A Bridge Too Far (1977)Orijinal Adı: A Bridge Too Far
Yönetmen: Richard Attenborough
Oyuncular: Sean Connery, Anthony Hopkins, Michael Caine, Gene Hackman, Robert Redford, Elliott Gould, James Caan, Dirk Bogarde, Edward Fox, Ryan O’Neal, Laurence Olivier
IMDB Puanı: 7,4
Konusu: II. Dünya Savaşının dönüm noktası olan Normandiya Çıkarması ile Almanlara karşı ciddi bir üstünlük sağlayan Müttefik Kuvvetleri kıta içerisine doğru ilerlemesini sürdürür. Ancak, hem Alman savunmasının çok sağlam olması, hem de sürekli yakıt ve mühimmat ikmali ilerlemeyi yavaşlatmakta ve süreci uzatmaktadır. Bunun üzere İngiliz orduları komutanı Montgomery “Market Garden” kod adıyla bir operasyon planlayarak Noel’de çifte bayram kutlamayı hedefler. Plan ise aslında basittir; Alman savunma hattının arkasına hava indirme yapıp önemli köprüleri ele geçirerek zırhlı ve piyade birliklerinin geçişini sağlamak. Ancak, elverişsiz hava koşulları, zorlu arazi, iletişimde yaşanan aksaklıklar, önemsenmeyen istihbaratlar ve ABD-İngiltere koordinasyonunda yaşanan problemler işleri zorlaştırır. Film, bu operasyonu baştan sona anlatıyor. Şampiyonlar ligi kıvamındaki oyuncu kadrosuna, yönetmenin ve teknik ekibin başarısı da eklenince efsane bir başyapıt ortaya çıkmış.
” … we tried to go a bridge too far.”

Tankların Hücumu (1965)

Battle of the Bulge (1965)Orijinal Adı: Battle of the Bulge
Yönetmen: Ken Annakin
Oyuncular: Henry Fonda, Robert Shaw, Robert Ryan
IMDB Puanı: 6,8
Konusu: II. Dünya Savaşının sonuna doğru 1944’ün Aralık ayında Amerikan askerleri Noel yemeğini evde yemeyi hayal ederken, Almanya son gücüyle sürpriz bir taarruz yaparak Belçika’daki dağlık ve ormanlık Ardenler bölgesinden güneye doğru harekete geçer. Film, bu taarruzu Almanya tarafında Panzer Birliği komutanı Albay Hessler (Robert Shaw), Amerika tarafında ise başından beri sürpriz bir atak bekleyen istihbaratçı Albay Kiley’in (Henry Fonda) gözünden anlatıyor. Almanlar, sisli havada hava bombardımanına maruz kalmadan güçlü tanklarıyla hücum ederken bir yandan yakıt ikmali sorununa çözüm bulmaları gerekir. Amerikalılar ise hazırlıksız yakalanmışlardır ve geri çekilmeye başlamışlardır, ancak bir yerde durup savunmaya ve tekrar savaşmaya başlamaları gerekir. Oyunculuk konusunda pek bir şey vaat etmeyen, ancak açık arazideki tank savaşı sahneleriyle akılda kalan, bununla beraber günümüzde çekilseymiş çok daha güzel olurmuş dediğimiz bir film.

 

Filmden bir sahne – Almanya panzer birliklerinin marşı Panzerleid

Dunkirk (2017)

Fionn Whitehead in Dunkirk (2017)Orijinal Adı: Dunkirk
Yönetmen: Christopher Nolan
Oyuncular: Fionn Whitehead, Tom Hardy, Mark Rylance, Cillian Murphy
IMDB Puanı: 7,9
Konusu: II. Dünya Savaşının başlarında 1940 yılında Almanya, Fransa ve Belçika üzerine ilerlemesini sürdürerek, Müttefik Kuvvetlerini Fransa’nın Dunkirk sahilinde köşeye sıkıştırır. Ancak, bizim Yunan askerini denize dökmemiz gibi bir fırsat ellerinde varken, nedense Hitler’in emriyle orda dururlar. Bu sırada da İngilizler, büyük bir tahliye operasyonu başlatır ve savaş gemilerinden balıkçı teknelerine kadar yüzen ne varsa hepsi seferber edilir. Gemilerin güvenliği için de, Spitfire’lar Alman bombardıman uçaklarını geri püskürtmeye çalışır. Film, bu hikayeyi bir kaç askerin gözünden anlatıyor. Filmin başrolü yok denebilir ama daha çok afişte de resmi olan Fionn Whitehead’in canlandırdığı askerin hikayesine yer verilmiş. Ne yazık ki kadere bak; daha önceden maskeli görmeye alıştığımız (bkz. Mad Max: Fury Road ve The Dark Knight Rises) Tom Hardy’nin, bu kez sadece gözleri görünüyor. Olsun yine de endamı yeter… Hasılı, uçak savaşı sahnelerinde heyecanlandığımız, kaçarken kendi arkadaşlarını gemiye almayan askerleri yuhaladığımız ve sonunda erkekliğin onda dokuzu kaçmaktır sözüne hak verdiğimiz güzel bir film. Churchill’e kulak verelim:
“Bu tahliyeyi bir zafer olarak görmemek için çok dikkatli olmalıyız. Savaşlar tahliyelerle kazanılmaz. Ancak, bu tahliyede Hava Kuvvetleri tarafından kazanılmış bir zafer olduğunu da not edelim.”

Kartal Yuvası (1968)

Orijinal Adı: Where Eagles Dare
Yönetmen: Brian G. Hutton
Oyuncular: Richard Burton, Clint Eastwood, Mary Ure
IMDB Puanı: 7,7
Konusu: II. Dünya Savaşında Almanya ile İngiltere arasında geçen bir casus operasyonu filmi. Almanya, Alp Dağlarının orta yerinde bir Amerikan uçağını düşürerek, Müttefik Kuvvetlerinin Avrupa taarruzu konusunda yetkili bir Amerikan Generalini esir alır ve Kartal Kalesine götürür. Almanlar Generali bir şekilde konuşturup planları öğrenirse, savaş Almanların lehine dönecektir. Bu nedenle İngiliz istihbaratı, Binbaşı Smith (Richard Burton) önderliğinde özel bir komando ekibi toplar. Binbaşının yardımcısı ise Amerikalı Subay Schaffer’dır (Clint Eastwood). Zorlu hava ve yol şartlarında bölgeye ulaşan ekibi farklı sürprizler beklemektedir, lakin, Binbaşı Smith’in de onlara sürprizi vardır. Çifte ajanlık konusunun da işlendiği, dönemin şartlarına göre gayet iyi çekilmiş sürükleyici bir macera filmi.
“Broadsword calling Danny Boy”
“Broadsword calling Danny Boy”

Kapıdaki Düşman (2001)

Jude Law and Joseph Fiennes in Enemy at the Gates (2001)Orijinal Adı: Enemy at the Gates
Yönetmen: Jean-Jacques Annaud
Oyuncular: Jude Law, Ed Harris, Joseph Fiennes, Rachel Weisz
IMDB Puanı: 7,6
Konusu: II. Dünya Savaşının Doğu Cephesinde Stalingrad şehrinin kontrolü için Almanlar ile Ruslar arasında çetin bir savaş yaşanır. Kızıl ordudaki sıradan bir asker olan Vasily Zaytsev ise çocuklukta dağlarda hayvan avlarken dedesinden öğrendiği nişancılığı sayesinde bir anda üstlerinin gözüne girer. Askerinin moralini yüksek tutmak için kahramana ihtiyacı olan ordu yönetimi de Zaytsev’i propaganda malzemesi yapar ve sniper biriminde görevlendirir. Zaytsev sayesinde Ruslar, Alman sniper’lara göz açtırmayınca usta nişancı Binbaşı König Stalingrad’a Zaytsev’i indirmek üzere görevlendirilir. Bundan sonrası aksiyon. Vasily Zaytsev’in gerçek hikayesini anlatan filmde aşk da var, ihtiras da… Film, bırak Oscar’ı, hiç bir başka ödül almamış. O nedenle, ben kendim bizzat gönüllerin Oscar’ını veriyorum. Ayrıca, en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar’ı goes to Ed Harris.

Piyanist (2002)

The Pianist (2002)Orijinal Adı: The Pianist
Yönetmen: Roman Polanski
Oyuncular: Adrien Brody, Thomas Kretschmann, Emilia Fox
IMDB Puanı: 8,5
Konusu: Nazi Almanyasının işgali altındaki Varşova’da bir radyo kanalında piyanist olarak çalışan Yahudi asıllı Wladyslaw Szpilman’ın gaz odalarında yakılmaktan kurutularak hayatta kalma hikayesi. Önce gettoya yerleştirilen, sonra bir şekilde buradan ayrılıp işçi olan ve direniş hareketlerine yardım eden Szpilman, boşaltılmış Varşova sokaklarında yıkık bir evde yiyecek bir şey ararken bir Nazi Subayına yakalanır. Ancak musikişinas Nazi Subayı onun iyi piyano çaldığını keşfedince sürekli kendisine piyano çaldırır ve ona yardım eder. Kendi ailesi de bir Holokost kurbanı olan Polonyalı Roman Polanski’den harika bir film. Özellikle gettolardaki hayatı gösterdiği bölümler çok iyiydi.

1941: Çılgın Dünya (1979)

John Belushi in 1941 (1979)
Orijinal Adı: 1941
Yönetmen: Steven Spielberg
Oyuncular: John Belushi, Dan Aykroyd, Treat Williams, Nancy Allen
IMDB Puanı: 5,8
Konusu: ABD’nin Pearl Harbor saldırısıyla II. Dünya Savaşına katılmasını müteakip Japon donanmasının Kaliforniya’yı bombalayacağı yönündeki beklentiye yönelik yapılan hazırlıkları konu edinen gayri ciddi bir komedi filmi. Ancak, filmdeki küçük hikayeler gerçek olaylara dayanıyor. Örneğin, bir Japon denizaltısının Kaliforniya sahilini bombalaması, ABD ordusunun sahildeki bir evin bahçesine uçaksavar topu yerleştirmesi, Los Angeles’a hava saldırısı yapılıyor diye yanlış alarm verilmesi ve savunma birliklerinin havaya ateş açması gibi… Yönetmen Steven Spielberg, senarist Robert Zemeckis, oyuncular iyi, bütçe de kabarık olduğu için kaliteli bir iş ortaya çıkmış, ancak beklenti yüksek olmasın, akşam ailecek izlenecek bir TV filmi kıvamında.

İhtiras Rüzgarları (1994)

Brad Pitt, Anthony Hopkins, and Aidan Quinn in Legends of the Fall (1994)Orijinal Adı: Legends of the Fall
Yönetmen: Edward Zwick
Oyuncular: Brad Pitt, Anthony Hopkins, Aidan Quinn, Julia Ormond
IMDB Puanı: 7,5
Konusu: ABD ordusunun, Kızılderili Savaşlarındaki vahşi tutumlarından rahatsız olan Albay Ludlow ordudan emekli olarak taşrada bir eve yerleşir. Burada, üç oğlu ve kendisine sadık bir Kızılderiliyle hayvancılıkla uğraşmaya başlar. Büyüyünce I. Dünya Savaşına katılan oğlanlardan en küçüğü savaşa gitmeden önce nişanlanır ve nişanlısını babasının yanına bırakır. Ancak, abileri de kıza göz koyar. Hasılı, film isminden de anlaşılacağı üzere aşk, ihtiras ve aile ilişkileri tarafı ağır basan bir film. Yan hikayede ise, I. Dünya Savaşı, Kızılderili Savaşı ve içki yasağı gibi konular işlenmekte. Lakin, hikaye biraz zorlama olduğu için senaryo tatmin ediyor. Sadece Anthony Hopkins’in oyunculuğuna hayran kalıyoruz o kadar.

Savaş Vadisi (2016)

Andrew Garfield in Hacksaw Ridge (2016)

Orijinal Adı: Hacksaw Ridge
Yönetmen: Mel Gibson
Oyuncular: Andrew Garfield, Vince Vaughn, Sam Worthington, Luke Bracey, Teresa Palmer
IMDB Puanı: 8,1
Konusu: Desmond Doss, II. Dünya Savaşı esnasında ABD ordusuna katılarak ülkesine hizmet etmek ister ancak, bir sorunu vardır. Doss, dini inanışları gereği vicdanen silaha dokunmayı ve insan öldürmeyi reddeder, sadece sıhhiyeci olarak savaş alanında insanların canını kurtararak ülkesine hizmet etmek ister. Aynı zamanda bağlı bulunduğu Hristiyan mezhebine göre 7.gün olan Cumartesi günü hiçbir şey yapmaması gerekir. Eğitimler sırasında bu konular başına bir çok iş açar ama bir şekilde Pasifik Cephesindeki Okinawa adasının Hacksaw tepesindeki cepheye sıhhiyeci olarak gönderilir. Gerçek olaylara dayanan film, sıhhiyeci Doss’un savaşa katılma hikayesini ve cephedeki mücadelesini anlatıyor. Görsel ve ses efektleri çok iyi olan filmin özellikle çatışma sahneleri en iyiler arasında. Film özetle, kahraman olmak için gol kralı olmaya gerek yok, işini iyi yapmak yeterli diyor.

Stalag 17 (1953)

William Holden, Harvey Lembeck, and Robert Strauss in Stalag 17 (1953)Orijinal Adı: Stalag 17
Yönetmen: Billy Wilder
Oyuncular: William Holden, Robert Strauss, Neville Brand, Harvey Lembeck, Sig Ruman
IMDB Puanı: 8,0
Konusu: Film, II. Dünya Savaşında Almanya’nın Stalag 17 numaralı savaş esirleri kampındaki bir grup askerin hikayesini anlatıyor. Kamptan kaçma planları suya düşen askerler aralarında bir casus olduğunu düşünürler ve birinden şüphelenirler: Alman askerlerle iyi geçinen ve rüşvetle işini gördüren Sefton (William Holden). Bu arada, koğuşa iki yeni asker gelir, bunlardan birisi de Alman cephane trenini patlatan subay Dunbar. Almanlar, casus sayesinde bunu da öğrenirler ve Dunbar’ı Berlin’e götürmek isterler. Ancak, Amerikan askerlerinin bir planı vardır… Siyah beyaz çekilen film, oyunculuk performansı ve durum komedisiyle dikkat çekiyor. Özellikle koğuşun maskotu olan iki askerin şebeklikleri yüzleri güldürüyor.

“When Johnny comes marching home again” marşının söylendiği aşağıdaki eğlenceli sahne, filmin atmosferini özetliyor aslında…

Göklerde Vuruşanlar (1969)

Orijinal Adı: Battle of Britain
Yönetmen: Guy Hamilton
Oyuncular: Michael Caine, Trevor Howard, Robert Shaw, Christopher Plummer, Laurence Olivier
IMDB Puanı: 7,0
Konusu: Fransa’yı işgal eden ve Dunkirk’de Müttefik Kuvvetleri geri püskürten Almanya gözünü Britanya adasına diker. Diplomatik olarak anlaşma yolunu sunsa da İngiltere kabul etmez, zira tadar destekli savunmasına güvenir ve Almanya’nın kanalı geçemeyeceğini düşünür. Almanya da önce havada üstünlüğü sağlayıp sonra çıkarma yapmayı planlar ve Stuka ve Heinkel uçaklarıyla Dover’den Londra’ya kadar bombardımana başlar. İngiltere ise radar sayesinde saldırıları önceden tespit edebildiği için Spitfire ve Hurricane uçaklarıyla havada cevap verir. Ancak, pilot sıkıntısı vardır. Film, havada geçen Britanya Savaşını, İngilizlerin radar destekli hava savunmasını ve pilot sıkıntısını nasıl yönettiklerini anlatıyor. Uçak savaşı severler için harika bir film, filmin önemli bir kısmı havada geçiyor. Birçok ünlü oyuncu var ama tam anlamıyla bir başrol yok, bu da hikayenin takibini zorlaştırıyor. Şu replik, hem filmi hem de Almanya’nın havada İngiltere’ye karşı durumunu özetliyor:

General Göring (emrindeki filo komutanına sorar): Is there anything you want

(Komutanın tek isteği vardır): – Yes, sir, a squadron of Spitfires.

Atalarımızın Bayrakları (2006)

Flags of Our Fathers (2006)Orijinal Adı: Flags of Our Fathers
Yönetmen: Clint Eastwood
Oyuncular: Ryan Phillippe, Adam Beach, Jesse Bradford
IMDB Puanı: 7,1
Konusu: II. Dünya Savaşına sonradan katılan ABD bir çok cephede savaşa girer ve askeri harcamaları giderek artınca bütçeyi zorlamaya başlar. Dönemin ABD Başkanı Roosevelt, savaş tahvilleri çıkarmaya başlayarak halkın da bu mücadeleye destek vermesini sağlar. Daha fazla tahvil satmak için de ünlü kişilerin veya savaş kahramanlarının katıldığı kampanyalar düzenler. Bunlardan birisi de, Başkanın gazete manşetinde gördüğü İwo Jima adasındaki Suribachi tepesine Amerikan bayrağı diken askerlerdir. Pasifik cephesinde önemli bir nokta olan ve Japonlar tarafından iyi korunan İwo Jima adasına çıkarma yapan ve çetin mücadeleler sonrasında Suribachi tepesine bayrak diken ABD birliğinde yer alan bu altı asker artık birer halk kahramanıdır. Film, bu altı askerin cephedeki mücadelesini ve ABD’ye dönüp savaş tahvili turlarına katılma hikayesini anlatıyor. Steven Spielberg yapımcı, Clint Eastwood yönetmen olunca ortaya harika bir film çıkıyor. Filmin jenerik kısmında gösterilen gerçek cephe ve insan fotoğraflarına bakınca, filmdeki bir çok sahnenin gerçeğin bire bir aynısı olduğunu anlıyoruz.

Navaron’un Topları (1961)

David Niven, Gregory Peck, and Anthony Quinn in The Guns of Navarone (1961)Orijinal Adı: The Guns of Navarone
Yönetmen: J. Lee Thompson
Oyuncular: Gregory Peck, David Niven, Anthony Quinn, Anthony Quayle, Stanley Baker
IMDB Puanı: 7,6
Konusu: II. Dünya Savaşında Ege Denizindeki 12 adalarda geçen Leros Muharebesinden esinlenen aynı isimli romanın sinema uyarlaması olan film, kurgusal Yunan adası Khelos’da mahsur kalan İngiliz askerlerinin kurtarılması için Navarone adasında bulunan Alman savunma toplarını imha etmekle görevlendirilen bir İngiliz komando timinin hikayesini anlatıyor. İngiliz donanmasının Khelos adasına ulaşması için Navarone adasının bulunduğu geçitten geçmesi gerekir. Ancak, Navarone’deki yüksekçe bir kalede konuşlanmış radar kontrollü süper devasa Alman topları hiç bir gemiye geçit vermez. Tek çare bu topların imhasıdır. Ancak, adadaki Alman birliği, çok dik bir uçurumun olduğu kıyı hariç bütün sahilleri sıkıca gözetlemektedir. İngiliz ordusundan Binbaşı Franklin, bir ekip kurarak bu uçurumdan tırmanıp gizlice adaya çıkma planı yapar. Ekipte ise, dağcı Yüzbaşı, ajanlık yapan emekli Yunan albay, patlayıcı uzmanı, cengaver bir asker ve bir mühendis vardır. Film, Yunan sivil direnişçileriyle de işbirliği yapan bu özel ekibin macerasını konu ediniyor. Ünlü oyuncuları, güçlü hikayesi ve hak edilmiş görsel efekt Oscarıyla tam bir başyapıt.

Denizde İsyan (1954)

Humphrey Bogart, José Ferrer, Van Johnson, and Fred MacMurray in The Caine Mutiny (1954)Orijinal Adı: The Caine Mutiny
Yönetmen: Edward Dmytryk
Oyuncular: Humphrey Bogart, José Ferrer, Van Johnson
IMDB Puanı: 7,8
Konusu: Film, II. Dünya Savaşında ABD Donanmasında mayın tarama gemisi olarak hizmet veren “Caine” adlı gemideki subayların hikayesini anlatıyor. Caine, kötü yönetilen, mürettebatın kurallara uymadığı, pis ve eski bir mayın tarama gemisidir. Pasifik Cephesine mayın tarama misyonuyla gönderilen gemiye Kaptan Queeg yeni kaptan olarak atanır. Çok otoriter ve kurallara bağlı olan veteran kaptan, gemiye çeki düzen vermeye çalışır. Ancak, yıllardır donanmada olduğu için artık bazı psikolojik sorunlar baş gösterir. Gemideki genç subaylar da, Donanma yasasının bir maddesine dayanarak kontrolü ele almayı düşünürler. Humphrey Bogart’ın oyunculuğunun ön plana çıktığı, ancak çok yavaş ilerleyen bir film. Yan hikayede göreve yeni başlayan subayın hikayesi anlatılır.

Fury (2014)

Brad Pitt, Shia LaBeouf, Logan Lerman, Michael Peña, and Jon Bernthal in Fury (2014)

Orijinal Adı: Fury
Yönetmen: David Ayer
Oyuncular: Brad Pitt, Logan Lerman, Shia LaBeouf, Michael Peña, Jon Bernthal
IMDB Puanı: 7,6
Konusu: II. Dünya Savaşının bitimine doğru Müttefik Kuvvetleri Almanya içlerine doğru ilerler. Hitler ise pes etmez, çoluk çocuk topyekun savunma talimatı verir. Bu esnada, Kuzey Afrika’dan beri savaşın içerisinde bulunan Çavuş Wardaddy (Brad Pitt) komutasındaki Fury isimli tank ve mürettebatı da Almanya’ya gelir. Film, bu tankın hikayesini anlatıyor. Fury, Çavuş’un stratejik zekası ve ekibine bağlılığı sayesinde girdiği her mücadeleden kayıpsız çıkar. Ancak, bir çatışmada ekipten birini kaybederler. Yerine ise, daha önce tankın içini dahi görmemiş ve sadece hızlı daktilo yazma eğitimi almış acemi bir asker verilir. Bunun üzerine Çavuş, bir yandan kendisine verilen görevleri layıkıyla yerine getirmeye çalışırken bir yandan da acemi asker Norman’ı tam bir savaş makinesi yapmaya çalışır. Çatışma sahneleri çok iyi çekilmiş, gerçek Tiger tankı kullanılan, tank savaşı temalı en iyi filmlerden birisi.

Agora (2009)

Rachel Weisz in Agora (2009)Orijinal Adı: Agora
Yönetmen: Alejandro Amenábar
Oyuncular: Rachel Weisz, Max Minghella, Oscar Isaac
IMDB Puanı: 7,2
Konusu: Film, milattan sonra 4.-5. yüzyıllarda bir Roma İmparatorluğu eyaleti olan Mısır’ın başkenti İskenderiye’de yaşayan bilim kadını Hypatia’nın hikayesini anlatıyor. Hypatia, İskenderiye kütüphanesinde astronomi, felsefe ve matematik üzerine araştırmalar yapan, aynı zamanda üniversitede ders veren bir bilim sevdalısıdır. O dönemde, şehirde pagan dini hakimdir, halkın içerisinde ise Yahudiler vardır. Ancak, yasak olmasına rağmen Hristiyanlık git gide yayılır ve fanatikler arası sürtüşmeler başlar. Hristiyan gönüllü birlikleri Parabolaniler, önceleri vaazlarla çoğunluğu yakalar, sonra da sık sık şiddete başvurarak şehirdeki en güçlü kesim olur. Yıllar sonra, Hypatia’nın öğrencilerinden, eski pagan yeni Hristiyan, Oreste vali olur. Toplumdaki Hristiyan-Yahudi çatışması ise giderek sertleşir. Hypatia ise dinsizliğe devam eder, zati, tek derdi dünyanın dönüp dönmemesi, dönüyorsa ne şekilde döndüğü gibi konulardır. Ancak, bir zaman sonra Hypatia hedef olur. Film özetle, yobazlığın değişmeyen tarihini anlatıyor.

Tora! Tora! Tora! (1970)

Tora! Tora! Tora! (1970)Orijinal Adı: Tora! Tora! Tora!
Yönetmen: Richard Fleischer, Kinji Fukasaku
Oyuncular:Martin Balsam, Sô Yamamura, Jason Robards, E.G. Marshall
IMDB Puanı: 7,5
Konusu: Film, ABD’nin II. Dünya Savaşına katılmasına neden olan Pearl Harbor Saldırısının hazırlık aşamasını ve gerçekleşmesini ABD ve Japonya cephelerinden anlatıyor. II. Dünya Savaşı diğer cephelerde tüm şiddetiyle devam ederken, Pasifik Cephesinde ABD ve Japonya arasında çeşitli sebeplerle artan gerilim diplomatik görüşmelerin trafiğini artırır. Ancak, Japonya ordu yönetimi, özellikle Donanma Komutanı Yamamato, savaşın kaçınılmaz olduğunu düşünür. Bu amaçla ABD saldırısından önce sürpriz bir baskınla ABD filosunu ve park halindeki uçaklarını imha etmek üzere bir plan hazırlar. ABD tarafında ise Hawaii adalarından ziyade Filipinler bölgesine bir saldırı olacağı değerlendirilir. Ve 7 Aralık 1941 sabahı Tora! Tora! Tora! şifresiyle Japon bombardıman uçakları planı uygulamaya başlar. Saat farkı karmaşası, ordu birimleri arasındaki görüş farklılıkları, saldırı bilgisi iletilirken yaşanan talihsizlikler, kahraman Japon pilotları … Film, her iki cepheyi deniz, hava ve kara kuvvetleri olmak üzere ayrı ayrı anlattığı için, filmde başrol yok gibi bir şey, zaten çok ünlü bir oyuncu da yok. Saldırı sahneleri çok iyi çekilmiş, özellikle bombardıman uçaklarının uçuşları baş döndürecek türden.
“I fear all we have done is to awaken a sleeping giant and fill him with a terrible resolve…”

Fedailer Treni (1965)

Von Ryan's Express (1965)Orijinal Adı: Von Ryan’s Express
Yönetmen: Mark Robson
Oyuncular: Frank Sinatra, Trevor Howard, Sergio Fantoni
IMDB Puanı: 7,1
Konusu: II. Dünya Savaşının devam ettiği yıllarda Müttefik Kuvvetler İtalya’ya Sicilya üzerinden çıkarma yapmaya hazırlanırken, Almanya da İtalya’nın kontrolünü eline geçirmeye çalışır. Bu esnada, bir Amerikan savaş uçağı İtalya topraklarına düşer ve pilot Albay Ryan sağ kurtulur. İtalyan askerleri, Albayı Almanlara teslim etmez ve doğruca bir İngiliz alayının esir tutulduğu kampa götürürler. Kamptaki esir İngiliz Albay da İtalyan komutanın hücre cezasında ölünce, Albay Ryan esir kampındaki rütbesi en yüksek asker olur. Ancak, İngiliz askerlerin kaçma fikrine sıcak bakmayan ve onların kaçma planlarını sıcak su ve sıtma ilacı karşılığında İtalyanlara anlatan Albay, askerler tarafından Alman sempatizanı olarak görülür ve “Von Ryan” lakabı takılır. İtalya, Müttefik Kuvvetlere teslim olunca kampı yöneten İtalyan askerler kaçar ve esirler serbest kalır. Ancak, çok uzaklaşmadan Almanlara yakalanırlar ve Alman esir kampına götürülmek üzere bir trene bindirilirler. Yolda Von Ryan bir plan yapar ve treni ele geçirir. Bundan sonra hedefleri İtalya sınırını geçip İsviçre’ye kaçmaktır. Film tüm bu hikayeyi ve özellikle Almanlara yakalanmamak için Von Ryan’ın tren yolunda yaptığı türlü hileleri anlatıyor. Soluksuz izleyebileceğiniz tam bir aksiyon filmi. Aynı zamanda demir yolu/tren temalı en iyi filmlerden biri.

Ateş Hattı (1962)

Hell Is for Heroes (1962)Orijinal Adı: Hell Is for Heroes
Yönetmen: Don Siegel
Oyuncular: Steve McQueen, Bobby Darin, Harry Guardino
IMDB Puanı: 7,0
Konusu: Film, II. Dünya Savaşı esnasında Fransa-Almanya arasındaki Siegfried Hattında savaşan bir grup Amerikan askerin hikayesini anlatıyor. Dinlenme sahasından evlerine dönmeyi bekleyen Çavuş Pike’ın mangası tekrar Siegfried Hattındaki bir cepheye götürülür. Ancak başka bir cephede askere ihtiyaç duyulunca buradaki askerlerin çoğu bir kaç günlüğüne oraya nakledilir ve sadece 6 kişi hattı savunması için bırakılır. Hatta kalan ekip, türlü hilelerle Almanların bu durumu farketmemesini sağlar. Geri püskürttükleri bir gece devriyesi sonrasında ise, inisiyatif alıp Alman hattındaki makineli tüfek sığınağını patlatmaya karar verirler. Siyah beyaz formatında çekilmiş, düşük bütçeli, bu nedenle de sonu enterasan şekilde bitirilmiş vasat bir cephe savaşı filmi.

Benim Afrikam (1985)

Out of Africa (1985)Orijinal Adı: Out of Africa
Yönetmen: Sydney Pollack
Oyuncular: Meryl Streep, Robert Redford
IMDB Puanı: 7,2
Konusu: Film, Danimarkalı Barones Karen von Blixen-Finecke’in 1900 lü yılların başlarında o zaman İngiltere sömürgesinde olan Doğu Afrika ülkesi Kenya’da kaldığı sürede yaşadıklarını yazdığı otobiyografinin sinema uyarlaması. Danimarkalı soylu bir aileden gelen Karen, Barones olmak için soylu bir Baron’la evlenir ve Kenya’ya yerleşerek kahve yetiştiriciliği yaparlar. Eşi tarafından ihmal edilen Karen, sık sık yalnız kalır ve bu arada avcı Denys ile tanışır ve ona aşık olur. Film daha çok bu aşk hikayesini anlatmaktadır. Yan hikayede ise Avrupalı tüccarlar ile sömürge topraklarındaki yerlilerin emek-sermaye-ticaret ilişkisi anlatılır. En iyi film, senaryo ve yönetmen dahil 7 Oscarlık bir film olsa da, mümbit Afrika manzaraları ve Meryl Streep’in oyunculuğu daha çok dikkat çekiyor.

Good Morning, Vietnam (1987)

Robin Williams in Good Morning, Vietnam (1987)Orijinal Adı: Good Morning, Vietnam
Yönetmen: Barry Levinson
Oyuncular: Robin Williams, Forest Whitaker
IMDB Puanı: 7,3
Konusu: Film, Adrian Cronauer isimli radyocu askerin Vietnam Savaşının alevlenmeye başladığı yıllarda, Vietnam’daki Amerikan üssünde bulunan ordu radyosundaki hikayesini anlatıyor. Komik ve eğlenceli programlar sunan Cronauer, Girit’teki görevinde askerler tarafından çok sevilir ve namı ordu içinde yayılır. Vietnam’da gerilim artmaya başlayınca radyodan sorumlu General, Cronauer’ı Vietnam’a getirir. Burada, bir yandan asi ve rahat kişiliğine gıcık kapan subaylarla ve haber sansürleriyle uğraşan Cronauer, bir yandan Vietnamlı bir kızla ve onun erkek kardeşiyle arkadaşlık yapma peşindedir. Ancak, bunların komünist Vietnam örgütü mensubu olmaları Cronauer’ı zor durumda bırakır. Robin Williams’ın oyunculuğu süper, ama espriler bize göre değil.

Tren (1964)

The Train (1964)Orijinal Adı: The Train
Yönetmen: John Frankenheimer
Oyuncular: Burt Lancaster, Paul Scofield, Jeanne Moreau
IMDB Puanı: 7,9
Konusu: II. Dünya Savaşının sonlarına doğru, yıllarca Nazi işgalinde kalan Paris müttefik kuvvetler tarafından kurtarılmak üzeredir. Nazi kuvvetleri ise yavaş yavaş şehri terk etmeye başlar. Bu sırada, sanat sever Nazi Albayı Von Waldheim, ünlü ressamların orijinal resimlerinin bulunduğu bir müzedeki eserleri trenle Almanya’ya kaçırmak ister. Ancak bir yandan, asker ve mühimmat tahliyesi için trenler, makinistler, işçiler ve askerler meşguldür. Elindeki eserlerin, askerlerden ve mühimmattan daha değerli olduğunu bilen Albay, üstlerini ikna eder ve tüm imkanları seferber ederek tahliyeyi başlatır. Diğer tarafta ise müze müdürü, Fransız otoriteleri ve demir yolu yönetimini transferi engellemek üzere ikna etmeye başlar. İlk başlarda sanat eserleri için insan hayatını tehlikeye atmayı kabul etmeyen istasyon müdürü Labiche, bir şekilde bu eserlerin Fransa’nın onuru olduğuna inanır ve müttefik kuvvetler gelene kadar çeşitli hilelerle treni Fransa sınırları içinde tutmaya çalışır. Filmin hikayesi, çekimleri ve oyunculuğu gayet iyi. Siyah beyaz çekilen film, en iyi demir yolu/tren temalı filmlerden birisi.

Aguirre, Tanrının Gazabı (1972)

Aguirre, der Zorn Gottes (1972)Orijinal Adı: Aguirre, der Zorn Gottes (İngilizce: Aguirre, the Wrath of God)
Yönetmen: Werner Herzog
Oyuncular: Klaus Kinski, Del Negro
IMDB Puanı: 8,0
Konusu: 16. Yüzyılda İspanya tarafından sömürgeleştirilen Güney Amerika’da, zengin altın madenlerinin bulunduğu “El Dorado” isminde bir yerin olduğuna dair efsaneler yayılır. İspanyol gezgin Pizarro önderliğinde bir grup İspanyol ve yerli köleleri El Dorado’yu bulmak üzere Peru’nun dağlık kesimlerinde Amazon nehrinin kaynak bölgelerindeki ormanlara doğru hareket eder. Ancak, hava ve yol şartları zorlaşınca, önden küçük bir grubu sal üstünde keşfe ve keşiş Carvajal’ı da beraberinde tebliğe gönderir. Grubun kumandanı Don Ursua, yardımcısı Aguirre’dir. Ancak, Aguirre Ursua’ya karşı isyan başlatır ve yerine Don Guzman’ı getirir. Don Guzman da kendini El Dorado İmparatoru ilan eder ancak, kontrol Aguirre’nin elindedir. Film, hikaye olarak çok güzel olsa da oyunculuk, kurgu ve akış konusunda çok zayıf. En güzel yanı ise, bolca görebileceğiniz Amazon ormanları.

General Patton (1970)

Patton (1970)Orijinal Adı: Patton
Yönetmen: Franklin J. Schaffner
Oyuncular: George C. Scott, Karl Malden
IMDB Puanı: 8,0
Konusu: Film, Amerikan ordusunda uzun süre görev yapmış ordu komutanlarından biri olan General Patton’un II. Dünya Savaşındaki serüvenini anlatıyor. Tecrübeli, otoriter, milliyetçi, sert, hırslı ve entelektüel bir komutan olan General Patton, çokça okuduğu askeri tarih kitaplarındaki komutanlar gibi kahraman bir general olarak tarihe geçmek istemektedir. Kuzey Afrika Cephesinde Çöl Tilkisi Rommel’in ordusunu yenen, Husky Harekatında Sicilya’da başarılı olan Patton, Normandiya Çıkarmasını komuta etmeyi beklerken, korkak bir askeri tokatladığı için pasif bir göreve alınır. Bu görevi de layıkıyla yerine getiren Patton hızla Almanya’ya doğru ilerler, öyle hızlıdır ki diğer birlikler ona yetişsin diye yakıt ikmali bilinçli olarak kesilir. Zar zor bir araya getirilen ve hassas bir dengede duran Müttefik Kuvvetlerinin doğası gereği her bir komutanın aynı zamanda bir diplomat gibi davranması beklenirken çenesini tutamayan Patton sık sık başını belaya sokar ve Washington tarafından yükselmesi engellenir. II. Dünya Savaşının efsane komutanlarından General Patton’un bol Oscarlı filmi, George C. Scott’un harika oyunculuğuyla tam bir başyapıt.

Afrika Kraliçesi (1951)

1 sheet 27 x 41 Orijinal Adı: The African Queen
Yönetmen: John Huston
Oyuncular: Humphrey Bogart, Katharine Hepburn
IMDB Puanı: 7,9
Konusu: Film, I. Dünya Savaşının başlarında, Alman Doğru Afrikası’nda (bugünkü Tanzanya, Mozambik, Ruanda, Burundi’nin olduğu bölgeler) misyonerlik yapan Rosie ile Africa Queen isimli teknesiyle postacılık yapan Charlie’nin macerasını anlatıyor. Rosie ve erkek kardeşinin kilise işlettiği! Afrika köyüne Alman askerleri baskın yapar ve köyü yakar. Rosie’nin kardeşi aklını kaybedip ölünce, Rosie de köye gelen Charlie’nin teknesine atlar ve Ulanga nehrinin bağlandığı göldeki Alman gemisini patlatmak üzere plan yapar. Tabii, zorlu hava ve yol koşullarını beraber atlatan Charlie ve Rosie aşık olurlar. Uzun bir yolculuk sonunda göle ulaşan yaşlı aşıklar planlarını uygulamaya başlar. Film daha çok aşk ve macera filmi.

Kurtarıcı (2013)

Edgar Ramírez in Libertador (2013)Orijinal Adı: Libertador
Yönetmen: Alberto Arvelo
Oyuncular: Edgar Ramírez, Erich Wildpret, María Valverde
IMDB Puanı: 6,9
Konusu: Film, Simon Bolivar’ın Güney Amerika’nın kuzeyindeki toprakları İspanya İmparatorluğu sömürgesinden kurtarma mücadelesini anlatıyor. Zengin bir ailenin mirasçısı olan Bolivar, Avrupa’daki özgürlük akımlarından etkilenerek Güney Amerika’daki halkların özgür ve bağımsız bir devlet altında toplanmasını sağlamak amacıyla bir hareket başlatır. Bunun için tecrübeli komutan General Miranda’dan askeri ve stratejik destek, İngiliz bankacı Torkington’dan finansal destek alır. Bolivar’ın amacı Venezuela, Kolombiya, Peru ve Bolivya’yı da kapsayan büyük bir birlik kurmaktır ancak, emri altındaki komutanlar savaş sonrasında kendi bağımsız ülkelerini kurmayı planlar. Yan hikayede ise, İngilizlerin yine bağımsızlık savaşlarına destek verip, sonrasında kurulan devletlere altyapı yardımı adı altında imtiyaz peşinde koşmaları anlatılıyor. Filmde oyunculuk çok başarılı, ayrıca geniş çekimde yer verilen Güney Amerika’nın harika doğası büyüleyici bir etki bırakıyor.

İsyan (1969)

Orijinal Adı: Queimada
Yönetmen: Gillo Pontecorvo
Oyuncular: Marlon Brando
IMDB Puanı: 7,4
Konusu: Film, Portekiz sömürgesinde bulunan Karayip Denizindeki kurgusal Queimada adasındaki kölelerin İngiltere yardımıyla isyanını anlatıyor. Aslında hikaye İspanya’nın sömürgesi şeklindeyken, Franco’nun film yapımcılarına baskısı sonucu duygusal (!) gerekçelerle Portekiz olarak değiştirilmiş. Zira, yapımcılar İspanya’dan daha çok hasılat bekliyorlarmış. Neyse hikaye şu ki, Portekizler bu adayı işgal edince yerliler isyan çıkarmasın diye bütün adayı yakmışlar ve adaya yakılmış anlamına gelen Queimada ismini vermişler ve adaya Afrika’dan getirdikleri köleleri yerleştirmişler. Portekiz ile savaş halinde olan İngiltere, Portekizlilerin 300 sene hüküm sürdüğü bu adada isyan çıkararak bağımsız bir devlet kurulmasını sağlamak amacıyla bir paralı asker olan Sir William Walker’ı (Marlon Brando) görevlendirir. İngiltere’nin amacı hem Portekiz’i zayıflatmak hem de adada bolca yetişen şeker kamışının ticaretini yönetmektir. Sir William köleler arasında liderlik kabiliyeti olan birini gözüne kestirir ve isyanı başlatır. Bu arada, yıllardır adada yaşayan Portekizlileri de bağımsızlığın faydaları konusunda ikna eder. Film her ne kadar kurgusal olsa da, büyük ülkelerin kendi aralarındaki güç savaşları ve ticaret savaşları uğruna diğer ülkelere neler yaptıklarını, bağımsızlık ve özgürlük mücadelelerinin dışarıdan yönetildiği sürece aslında tam bağımsızlık ve özgürlük olmadığını, bağımsızlığını kazanan devletlerin yönetim, ekonomi, eğitim, sağlık gibi konularda yine büyük devletlerden yardım alarak silahsız sömürge olmaya devam ettiklerini anlatması bakımından çok kıymetli. Film, özü itibariyle de 19. yüzyılın ortalarında yaşamış Amerikalı paralı asker William Walker’ın hikayesini anlatıyor. Gerçek William Walker da bir çok Latin Amerika ülkesinde darbe girişimlerine yardım etmiş, hatta kısa bir süreliğine Nikaragua’nın cumhurbaşkanlığını bile yürütmüştür. Son olarak, Marlon Brando’nun oyunculuğu şahane, müzikler de Ennio Morricone’den.

Gandhi (1982)

Ben Kingsley in Gandhi (1982)Orijinal Adı: Gandhi
Yönetmen: Richard Attenborough
Oyuncular: Ben Kingsley
IMDB Puanı: 8,1
Konusu: Film, Britanya İmpartorluğunun sömürgesi altında olan Hindistan’ın Gandi önderliğindeki bağımsızlık öyküsünü anlatıyor. Gandi, Güney Afrika’da Hintlilere yapılan ayrımcılığa karşı şiddet içermeyen bir protesto kampanyası başlatmış ve bunda başarılı olarak İngiliz yönetiminden bazı haklar elde etmiş bir kahraman olarak Hindistan’a gelir. Ve burada da şiddet içermeyen, silahlı eylemler yapmayan bir protesto kampanyası başlatır. İngiliz yönetimin zalimce müdahalelerine rağmen bu duruşuna devam eder ve II. Dünya Savaşı sonrasında Hindistan bağımsızlığını elde eder. Ancak, bu sefer de içerde Hindu ve Müslümanlar arasında bir anlaşmazlık çıkar ve Cinnah önderliğinde Müslüman Hintliler, Gandi’nin muhalefetine rağmen, Pakistan devletini kurar ve Hindistan’dan ayrılır. Filmde Gandi’nin sabrı, erdemli duruşu, kararlı ilerleyişi ve felsefi öğretileri biyografi tadında sunuluyor. Bol Oscar’lı üç saatlik uzun bir film.

Exodus: Tanrılar ve Krallar (2014)

Exodus: Gods and Kings (2014)Orijinal Adı: Exodus: Gods and Kings
Yönetmen: Ridley Scott
Oyuncular: Christian Bale, Joel Edgerton, Ben Kingsley, María Valverde
IMDB Puanı: 6,0
Konusu: Film, Hazreti Musa’nın firavunla olan mücadelesi, halkını onun zulmünden kurtarması ve Kenan iline göç ettirmesini anlatıyor. Filmdeki anlatım şekliyle, Hazreti Musa tesadüfen aslında İbrani olduğunu ve yeni doğduğunda kız kardeşiyle birlikte firavunun sarayına girdiğini öğreniyor. Firavun Seti’nin ölümüyle Firavun olan Ramses de bunu öğrenince, çocukluktan itibaren kardeş gibi büyüdüğü Hazreti Musa’yı sürgün ediyor. Hazreti Musa bu yolculukta evlenip yerleşik hayata geçiyor. Bu sırada, kimsenin görmediği bir çocukla konuşuyor ve “tanrı”yla konuştuğunu söylüyor. Mısır’a dönerek halkını firavunun zulmünden kurtarmaya çalışıyor. Savaş, musibetler, doğal afetler, zulüm, göç ve mucizeler. Ridley Scott filmi olduğu için savaş sahneleri gayet güzel ancak, musibet sahnelerinde görsel efektler daha iyi yapılabilirmiş.

Dünyanın Uzak Ucu (2003)

Russell Crowe in Master and Commander: The Far Side of the World (2003)Orijinal Adı: Master and Commander: The Far Side of the World
Yönetmen: Peter Weir
Oyuncular: Russell Crowe, Paul Bettany, James D’Arcy
IMDB Puanı: 7,4
Konusu: 1800’lerin başında Napolyon liderliğindeki Fransa ile Avrupa’nın diğer devletleri savaş halindedir. Deniz savaşları ise daha çok İngiltere ve Fransa arasında cereyan eder. İngiltere denizlerdeki hakimiyetini korumak için HMS Suprise adlı İngiliz gemisini, Brezilya açıklarında Fransız gemisi avlamakla görevlendirir. Aranan Fransız gemisi Acheron bulununca da kovalamaca başlar ve Pasifik Okyanusu boyunca devam eder. Filmde İngiliz gemisinin kaptanı Lucky Jack Aubrey’in Fransız gemisinin peşinde geçen öyküsü anlatılıyor. Kendi gemisinden daha iyi olan ve asker sayısı olarak daha kalabalık olan gemiyi ele geçirmek Lucky Jack için artık bir gurur meselesi olur. Yan hikayede ise bir doğa bilimcinin yeni hayvan türleri keşfetme macerası anlatılır. Menüde başka neler var derseniz; çetin hava koşulları, batıl inançlar, genç bahriyeliler, balina avcıları ve savaş.

Özgürlük Rüzgarı (2006)

The Wind that Shakes the Barley (2006)Orijinal Adı: The Wind that Shakes the Barley
Yönetmen: Ken Loach
Oyuncular: Cillian Murphy, Pádraic Delaney, Liam Cunningham
IMDB Puanı: 7,5
Konusu: Birleşik Krallığa bağlı olan irlanda’da bağımsızlık ve cumhuriyet gönüllüleri İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) adında bir örgüt kurar. İrlanda topraklarındaki İngiliz askerlere karşı gerilla savaşına başlayan bu örgüt aynı zamanda bağımsızlık bildirgesi yayımlayarak kendi cumhuriyetini kurar. Verilen mücadele sonrası İngilizlerle masaya oturulur ve Kral’a bağlı serbest bir Güney İrlanda devleti kurulması konusunda anlaşırlar. Ancak, bu durum IRA içinde tam bağımsızlık yanlısı cumhuriyetçiler ve anlaşmayla yetinen serbest devlet yanlıları olarak iki kutup oluşmasına neden olur. Filmde IRA mensubu bir grup İrlandalının bu süreçteki hikayesi anlatılıyor. Sahada verilen mücadeleler, masada verilen tavizler, tam bağımsızlık için adanan ömürler, ilkelere bağlılık, dava için hiç kimseye verilmeyen tavizler ve dram.

Cezayir Savaşı (1966)

La battaglia di Algeri (1966)Orijinal Adı: La battaglia di Algeri
Yönetmen: Gillo Pontecorvo
Oyuncular: Jean Martin, Brahim Hadjadj
IMDB Puanı: 8,1
Konusu: 1830 yılında Fransa sömürgesi olan Cezayir’de 1950’li yıllarda sömürge yönetimine karşı farklı gruplar eylemler başlatır. Bunlardan biri de Ulusal Kurtuluş Cephesi’dir (FLN). FLN üyelerinin 1954 yılında başlattığı eylemler giderek büyür ve Fransa özel eğitimli paraşütcü birlikleri Cezayir’e gönderir. Ordunun aldığı onca önleme rağmen FLN üyeleri polis suikastlerine ve bombalı eylemlerine devam eder. Filmde FLN’nin eylemleri ve Fransız ordusunun olaya el koyması konu ediliyor. Bir yandan da bağımsızlıkla sonuçlanacak sürecin nasıl başladığı anlatılıyor. Haberlere göre, Amerika, Irak’taki askeri ve idari yöneticilerine terörizmle nasıl mücadele konusunda bu filmi izletmiş. Siyah beyaz ve Fransızca çekilen filmde Fransız Albay hariç amatör oyuncular oynuyor.

V. Henry (1989)

Kenneth Branagh in Henry V (1989)Orijinal Adı: Henry V
Yönetmen: Kenneth Branagh
Oyuncular: Kenneth Branagh, Derek Jacobi, Paul Scofield, Ian Holm
IMDB Puanı: 7,6 
Konusu: William Shakespeare’in V. Henry adlı tiyatro oyununun sinemaya uyarlanmış hali. İngiltere Kralı III. Edward, Fransa tahtında hak iddia ederek Yüz Yıl Savaşları olarak adlandırılan savaş dönemini başlatır. III. Edward’ın torunu V. Henry, dedesi gibi Fransa üzerinde hak iddia eder ve Fransa Kralı VI. Charles’tan tahtı terketmesini ister. Tabii ki Fransa bunu reddeder ve İngiltere Fransa üzerine yürür. Az sayıda orduyla Agincourt Muharebesini kazanan V. Henry, VI. Charles’ın kızıyla evlenir ve çocukları VI. Henry İngiltere ve Fransa’nın kralı olur. Filmde bahse konu muhabere anlatılmakta. Ancak, orijinalinde bir tiyatro eseri olduğu uzun tiradlar sinema izleyicisini sıkabilir. Savaş sahneleri de az sayıda oyuncuyla minimal bir anlayışla çekilmiş.

Conspiracy (2001)

Kenneth Branagh and Stanley Tucci in Conspiracy (2001)Orijinal Adı: Conspiracy
Yönetmen: Frank Pierson
Oyuncular: Kenneth Branagh, Stanley Tucci, Colin Firth, Owen Teale
IMDB Puanı: 7,8 
Konusu: II. Dünya Savaşı tüm şiddetiyle devam ederken, Almanya bir yandan kendi ülkelerinde ve işgal ettikleri topraklarda Yahudilerle uğraşmaktadır. Sosyal, ekonomik ve hatta fiziksel olarak toplumdan tecrit edilen Yahudilerin artık “tahliye” edilmesi gerektiğini düşünürler. Bu amaçla, doğrudan Hitlerin talimatıyla, SS komutanı Reinhard Heydrich başkanlığında 15 üst düzey yöneticinin katılımıyla Berlin Wannsee’de bir toplantı yapılır. HBO-BBC ortak yapımı olan filmde bir kaç saat süren bu toplantıda konuşulanlar, gerçek toplantı tutanaklarından yola çıkılarak hazırlanan bir senaryo ile gösteriliyor. Tahliyeden soykırıma doğru giden tartışmalar ve asker-politikacı-bürokrat çatışması Nazi yönetimi hakkında bir çok bilgi veriyor. Piyasadaki iyi İngiliz oyuncuların çoğu filmin kadrosunda. Filmle ilgili tek sıkıntı; oyuncuların çok hızlı konuşması altyazıyı takibi zorlaştırıyor.

Arabistanlı Lawrence (1962)

Alec Guinness, Anthony Quinn, Peter O'Toole, José Ferrer, and Jack Hawkins in Lawrence of Arabia (1962)Orijinal Adı: Lawrence of Arabia
Yönetmen: David Lean
Oyuncular: Peter O’Toole, Alec Guinness, Anthony Quinn, Jack Hawkins, Omar Sharif
IMDB Puanı: 8,3 
Konusu: I. Dünya Savaşı Batı Cephesinde tam gaz devam ederken, İngilizler ve Fransızlar Afrika ve Orta Doğu topraklarında da farklı cephelerde Osmanlı ile savaşa girmiştir. Arap yarımadası da bu cephelerden biridir. Medine’de isyancıları bozguna uğratan ve şehri uzun süre elinde tutan Osmanlı, bir çok cephede birden savaştığı için giderek güç kaybetmektedir. Arap isyancıları ise çöllerde dağınık bir şekilde yaşayan bedevi kabilelerden oluşmaktadır. İhtiyaçları olan şeyler ise, birlik, silah ve strateji. İşte bu nokta Britanya İmparatorluğu devreye giriyor ve farklı yetenekleri olan genç subay Lawrence’i Haşimi kabilesinin reisi Şerif Hüseyin oğlu Prens Faysal’a yardım etmekle görevlendiriyor. Filmde Lawrence’in Arap kabileleriyle beraber Osmanlı’ya karşı başlattığı Arap isyanı anlatılıyor.
Film biraz fazla uzun, yaklaşık 3,5 saat. Çölde yürüyüş sahneleri gereksiz uzun ve fazla. Savaşçı kabile reisi Anthony Quinn rolünün hakkını verirken, Alec Guinness’in oynadığı Prens Faysal’ın İngiliz Beyefendisi gibi konuşması dikkat çekiyor. Son olarak, Osmanlıları girdikleri köyleri yakıp yıkan, çoluk çocuk katleden bir devlet gibi göstermeleri tam bir …

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (1930)

All Quiet on the Western Front (1930)Orijinal Adı: All Quiet on the Western Front
Yönetmen: Lewis Milestone
Oyuncular: Lew Ayres, Louis Wolheim, John Wray
IMDB Puanı: 8,1 
Konusu: I. Dünya Savaşının en önemli mücadelesi Almanya işgali altındaki Fransa ve Belçika topraklarında açılan cepheler arasında geçmektedir. Batı cephesi olarak adlandırılan ve 4 yıldan fazla süren bu savaşta iki tarafta çok sayıda kayıplar vermektedir. Filmde ise, Almanya’da bir lisede öğretmenlerinin coşkulu konuşması sonrası askere kayıt olan gençlerin gözünden savaşın acımasızlığı anlatılmakta. Açlık, uykusuzluk, hastalık, çamur, yerin altında geçen günler, fareler ve bitmek bilmeyen top tüfek sesleri. Hatta top sesleri öyle ki izleyenleri bile rahatsız edecek cinsten. Filmde bir yandan bunlar anlatılırken asıl verilmek istenen mesaj askerlerin içinde bulundukları ve sonrasında evlerine götürdükleri ruhsal bunalımlar.
Film dönemi itibariyle sessiz sinema oyuncularını da içerdiği için oyunculuklar o türden. Ayrıca, sessiz müziksiz sahneleri de çok. Ama savaşın iç yüzünü göstermesi bakımından harika bir film. Askerlerin karşı cepheyi ele geçirince hemen sığınaklarına koşup yiyeceklere saldırmaları unutulmaz sahnelerden biri. Filmdeki en güzel mesajlardan biri de sempatik karakter Kat veriyor, savaş isteyen kralları, generalleri, bakanları bir meydana toplayacaksın ve dövüştüreceksin, iyi olan kazansın!

Vatansever (2000)

Promo PosterOrijinal Adı: The Patriot
Yönetmen: Roland Emmerich
Oyuncular: Mel Gibson, Heath Ledger, Jason Isaacs, Chris Cooper
IMDB Puanı: 7,2
Konusu: Benjamin Martin (Mel Gibson), ordusuna yıllarca başarıyla hizmet etmiş bir yandan çiftçilik yaparken bir yandan Güney Carolina meclis üyesi olarak hayatına devam etmektedir. Ancak, İngiltere’nin Amerikadaki kolonilerine uyguladığı yüksek vergiler bağımsızlık yanlılarını harekete geçirmiş ve George Washington önderliğinde bağımsızlık savaşı başlatılmıştır. Martin her ne kadar savaş karşıtı olsa ve ailesini korumaya çalışan bir baba olarak kalmak istese de yaşanan olaylar onu savaşın içine çeker ve bir anda bölgesindeki savaşın en önemli aktörlerinden biri olur. Milis kuvvetlerinin lideri olarak savaşta yer alan Martin’in hikayesini anlatan film, Amerikan bağımsızlık savaşını da anlatmış oluyor aslında. Savaş kuralları, asimetrik savaş, acımasızlık ve aile bağları arasında gidip gelen sahneleriyle güzel bir film. Bu arada, rahmetli jokerimiz Heath Ledger’i Martinin oğlu rolünde görüyoruz.

En Uzun Gün (1962)

The Longest Day (1962)Orijinal Adı: The Longest Day
Yönetmen: Ken Annakin, Andrew Marton
Oyuncular: John Wayne, Robert Ryan, Henry Fonda, Robert Mitchum, Richard Burton
IMDB Puanı: 7,8
Konusu: Nazi Almanyası işgali altındaki Fransa kurtuluş için Müttefik Devletlerin göndereceği yardımı beklemektedir. Ancak yardım kuvvetleri ne zaman ve nereden Fransa’ya çıkarma yapacaktır. Nihayet karar verilir ve II. Dünya Savaşının dönüm noktalarından biri olan Normandiya çıkarması 6 Haziran 1944 tarihinde gerçekleşir. “Ike” lakaplı, sonradan ABD başkanı da olan, General Eisenhower’ın planı olan ve “D-Day” olarak adlandırılan çıkarmada ABD, İngiltere ve Fransa kuvvetleri Normandiya sahillerinden içeriye doğru harekete geçer.
Film çıkarma gününü ve önceki günü detaylı bir şekilde anlatıyor. Almanca ve Fransızca sahneleri de olan film özünde ABD cephesinden planın gününe ve saatine karar verilmesi, gerçekleştirilmesi ve karşılaşılan sorunların üstesinden gelinmesi şeklinde özetlenebilir. John Wayne ve Henry Fonda gibi usta kovboyları komutan rollerinde görüyoruz ama filmin tam anlamıyla bir baş rolü yok aslında. ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya cephesinde komutanlar ve bir takım mizansene konu askerler üzerinden olaylar gelişiyor. Sivil sahneler yok denecek kadar az, karargah ve cephede geçiyor bütün sahneler. Filmin siyah beyaz olması savaşın kasvetini izleyiciye yansıtıyor. Savaş filmi sevenler için harika bir eser.

Gelibolu (1981)

Gallipoli (1981)Orijinal Adı: Gallipoli
Yönetmen: Peter Weir
Oyuncular: Mel Gibson, Mark Lee, Bill Kerr
IMDB Puanı: 7,5
Konusu: Film, Avustralyalı iki koşucunun I. Dünya Savaşı esnasında askere yazılarak Gelibolu’ya yani Çanakkale Savaşına katılmasını anlatıyor. Archy, genç ve oldukça hızlı koşabilen bir çobandır ve savaşa katılmak ister. Ama öncesinde bir koşu festivaline katılır. Burada yarışı kazanır ve yarışta ikinci olan Frank ile tanışır. Frank de askere yazılmaya karar verir. Ancak, ata binmeyi iyi bilmeyen Frank piyade bölüğüne, Archy ise süvari birliğine gönderilir. İkilinin yolları Gelibolu’da kesişir. Frank hızlı koşması sayesinde telefon hatları kesildiğinde cephe içerisinde haberleşmeyi sağlar.

Kıyamet (1979)

Marlon Brando and Martin Sheen in Apocalypse Now (1979)Orijinal Adı: Apocalypse Now 
Yönetmen: Francis Ford Coppola
Oyuncular: Martin Sheen, Marlon Brando, Robert Duvall
IMDB Puanı: 8,5
Konusu: Vietnam Savaşı esnasında, Albay Kurtz (Marlon Brando) zamanla akli muvazenesini kaybeder ve bölgedeki yerlilerle bir ordu kurar. Öyle ki yerliler onu bir tür yarı tanrı olarak görür. Bu duruma son vermek isteyen ordu yönetimi, Yüzbaşı Willard’ı (Martin Sheen) Albayı ortadan kaldırmakla görevlendirir. Film yüzbaşının savaşın tüm şiddetiyle devam ettiği esnada Albayı bulma serüvenini anlatıyor. Filmde Robert Duvall’ın küçük ama efsane bir rolü var. Oyunculuk, hikaye, savaş ve bombardıman sahneleri ve prodüksiyon açısından tam bir başyapıt. I love the smell of napalm in the morning…

Barry Lyndon (1975)

Barry Lyndon (1975)

Orijinal Adı: Barry Lyndon
Yönetmen: Stanley Kubrick
Oyuncular: Ryan O’Neal, Marisa Berenson, Patrick Magee
IMDB Puanı: 8,1
Konusu: Anlı şanlı şövalyelerin hikayelerini konu alan romanların popüler olduğu zamanlarda bunlara tepki olarak yazılan sıradan düzenbaz üçkağıtçı kişilerin romanlarından birisi de “The Luck of Barry Lyndon” dır. Film, bu romanın Stanley Kubrick’in harika anlatımı ve tarzıyla sinema uyarlamasıdır. 18. yüzyılın ikinci yarısında geçen filmde, sıradan bir İrlandalı olan Barry’nin başından geçen olaylarla İngiliz ordusuna katılması, savaşta taraf değiştirmesi, soylular arasına girmesi, soylu bir dulla evlenerek Lyndon ismini alması ve dahası anlatılır. Hikaye, oyunculuklar, kostümler, ortam ve müzik çok iyi. Stanley Kubrick’in döktürdüğü tam bir başyapıt.

Zulu (1964)

Orijinal Adı: Zulu
Yönetmen: Cy Endfield
Oyuncular: Michael Caine, Stanley Baker, Jack Hawkins
IMDB Puanı: 7,8
Konusu: Güney Afrika toprakları Britanya İmparatorluğunun sömürgesi altındadır. Bu topraklarda ise yerli halk olan Zulular yaşamaktadır ve yerliler ile İngiliz garnizonları arasında zaman zaman çatışmalar yaşanmaktadır. Film bu çatışmalardan biri olan 22 Ocak 1879 tarihli Rorke Geçidi çatışmasını anlatıyor. Filmin büyük çoğunluğu çatışma sahnelerinden oluşuyor. Ateşli silahlara sahip İngilizler ile ilkel silahlara sahip Zulular arasındaki mücadele oldukça ilginç resmedilmiş. Yer yer mantıksız sahneler olsa da sömürge döneminin acımasızlığı ve insan hayatının sayılarla ifade edilmesinin yansıtılması bakımından kıymetli bir film. Yan hikaye olarak da İsveçli bir misyonerin çabaları konu edilmekte.

Ben-Hur (1959)

Ben-Hur (1959)Orijinal Adı: Ben-Hur
Yönetmen:
William Wyler
Oyuncular: Charlton Heston, Stephen Boyd, Jack Hawkins, Haya Harareet
IMDB Puanı: 8,1
Konusu: Kudüs’te yaşayan zengin bir tüccar olan Ben-Hur ile Roma İmparatorluğunun Kudüs yöneticisi olan ve Ben-hur’un çocukluk arkadaşı Messela’nın Yahudilerin özgürlüğü üzerinden karşı karşıya gelmeleri anlatılıyor. Filmin yan hikayesi de Hazreti İsa’nın tebliğe başlayarak insanları erdeme davet etmesi ve neticesinde çarmıha gerilmesi. II. Abdulhamid zamanında ABD’nin İstanbul’daki elçisi olan Lewis Wallace’ın romanının sinema uyarlaması olan film, en iyi film, yönetmen, aktör dahil 11 dalda Oscar almış 3 buçuk saatlik tam bir başyapıt. Döneminin en büyük bütçeli filmi. Atlı araba yarışı sahneleri efsaneler arasında.

Kwai Köprüsü (1957)

The Bridge on the River Kwai (1957)Orijinal Adı: The Bridge on the River Kwai
Yönetmen: David Lean
Oyuncular: William Holden, Alec Guinness, Jack Hawkins
IMDB Puanı: 8,2
Konusu: II. Dünya Savaşı esnasında Japonya işgali altındaki Myanmar’da bir İngiliz birliği esir olarak tutulmaktadır. Kampın Japon komutanı Saito, esirleri kullanarak Kwai nehri üzerine bir köprü kurmak istemektedir. Çünkü, bu köprü vasıtasıyla Japon cehanesi Asya içlerine doğru iletilebilecektir. Esir İngilizlerin komutanı Nicholson (Alec Guinness) da bu köprüyü Japonlardan daha iyi yaparak onlara psikolojik bir üstünlük sağlayacağını düşünür ve yüksek bir motivasyonla işe başlar. Bir yandan Seylan’daki İngiliz birlikleri bu köprüyü havaya uçurmak komandoları görevlendirir.  7 dalda Oscar alan efsane bir film.

For he’s a jolly good fellow….

Büyük Diktatör (1940)

Büyük Diktatör (1940) afişi

Orijinal Adı: The Great Dictator
Yönetmen: Charlie Chaplin
Oyuncular: Charlie Chaplin
IMDB Puanı: 8,5
Konusu: Film, Hitler yönetimindeki Almanya’yı kurgusal ülke Tomanya ve onun lideri Hynkel üzerinden anlatmakta. Hynkel, bir yandan ülke içerisindeki Yahudileri kamplarda toplarken, bir yandan Avusturya’yı işgal için İtalya lideri Mussolini ile anlaşma yapma peşindedir. Bu arada, Tomanya’da yaşayan Hynkel’e tıpa tıp benzeyen Yahudi bir berber de toplama kampına götürülür. Tebdil-i kıyafet Avusturya’ya geçerek buradaki orduların başına geçmek isteyen Hynkel kaybolur ve bir karışıklık sonrası Yahudi berber ülkenin başına geçer. Film, Charlie Chaplin’in ilk sesli filmidir ama Chaplin’in klasik sessiz sinemadaki komik sahnelerine bolca yer verilmiştir. Chaplin’in uyduruk Almanca ile ama Hitler’in tarzıyla ulusa haykırış konuşması filmdeki efsane sahnelerden sadece biri.

Zafer Yolları (1957)

Orijinal Adı: Paths Of Glory
Yönetmen: Stanley Kubrick
Oyuncular: Kirk Douglas, Ralph Meeker, Adolphe Menjou
IMDB Puanı: 8,4
Konusu: I. Dünya Savaşındaki en çetin savaşlardan biri de Fransa topraklarındaki Batı Cephesinde verilmektedir. Fransa ordusundaki General Mireau, Almanların hakimiyetinde olan ve iyi korunan bir tepenin alınması için görevlendirilir ve saldırı planını Albay Dax (Kirk Douglas) ile hazırlar. Ancak, Albay Dax askeri olarak çok mantıksız görünün bu saldırıya muhalefet eder, lakin emir yerine getirilir ve saldırı yapılır ve tabii ki başarısız olur. Bunun üzerine kurulan askeri mahkemede General askerlerini suçlarken Albay Dax askerleri savunur. Filmde Batı Cephesinin zor şartları ve ruhsal bunalımları da resmediliyor. Siyah beyaz çekilen filmde Stanley Kubrick yönetmenliğini, Kirk Douglas da oyunculuğunu konuşturuyor.