Aslan Yürekli Çavuş (1941)

Gary Cooper, Walter Brennan, and Joan Leslie in Sergeant York (1941)Orijinal Adı: Sergeant York
Yönetmen: Howard Hawks
Oyuncular: Gary Cooper, Walter Brennan, Joan Leslie
IMDB Puanı: 7,7
Konusu: Alvin York, Avrupa’nın I. Dünya Savaşıyla hercümerce uğradığı yıllarda Amerika’nın Tennessee eyaletinin ücra bir köyünde yaşayan gariban bir köylü gençtir. Boş zamanlarını içki ve haytalıkla geçiren York, Gracie isminde bir kıza aşık olur ve onunla evlenmek ister. Arazisi dağ yamacında olduğu için verimi düşük olan ve dolayısıyla maddi durumu kötü olan York, ovadan bir arazi alırsa kızın kendisini kabul edeceğini düşünür. Adamın birinden ovalık bir arazi almak için anlaşma yapan York, parayı denkleştirmek için gece gündüz çalışır, çok iyi nişancı olduğu için ödüllü nişancılık yarışmalarına katılır. Ancak parayı denkleştireceği gün, satıcı araziyi başkasına (hem de Gracie’yle evlenmek isteyen başka bir adama) sattığını söyler. York çileden çıkar, bir gece satıcıdan intikam almak için yola çıkar ama hava aşırı yağmurlu ve fırtınalıdır. Tam kilisenin yakınlarından geçerken York’un üstüne bir yıldırım düşer ve York yönünü kiliseye çevirir. O geceden sonra sıkı bir Hristiyan olan York artık haytalığı bırakır hem ailesinin hem de köyün efendi çocuğu olur. Bu esnada Amerika, Almanya’ya savaş ilan eder ve gönüllü asker alımları başlar. İncil’deki “öldürmeyeceksin” emri gereğince savaşa karşı olan York askere yazılmak istemez ama Papaz Pile vicdani retçilerin askerlikten muaf olduğunu söyleyerek onu askere yazdırır. Lakin, başvuruları reddedilir. York, ülkesi için savaşmak ile Tanrı’nın öldürmeyeceksin emri arasında bir ikilemde kalır ve o halde Fransa’ya cepheye gönderilir. Savaşın şiddeti York’un karar vermesine yardımcı olur. Vicdani retçi Amerikan askeri Alvin York’un gerçek hikayesinin anlatıldığı, hem de York’un bizzat çekimlere katılarak azami gerçekliğin sağlandığı, Pearl Harbor saldırısı döneminde vizyona girdiği için tarihin en yüksek hasılatlarından birini toplayan, prodüksiyon ve oyunculuk sayesinde o dönemi iyi yansıtan tam bir klasik. Vicdani retçi (hem de sonuna kadar) diğer bir kahraman askerin hikayesini anlatan film için bakınız Savaş Vadisi (2016).

Öldürme Emri (1966)

The Blue Max (1966)
Orijinal Adı: The Blue Max
Yönetmen: John Guillermin
Oyuncular: George Peppard, James Mason, Ursula Andress, Jeremy Kemp
IMDB Puanı: 6,5
Konusu: I. Dünya Savaşının Batı Cephesinde bitmek bilmeyen siper savaşlarından sıkılan ve uçma aşkıyla yanıp tutuşan Alman Onbaşı Stachel (George Peppard) uçuş okuluna yazılır. Orta gelirli sıradan bir aileden gelen Stachel, 1918 yılında uçuş okulundan teğmen olarak mezun olup Fransa semalarında İngilizlerle savaşacağı birliğine gönderilir. Ancak bu birlikteki pilotların hepsi aristokrat ailelerden gelmektedir. Onların yadırgayan bakışlarına aldırmayan Stachel’in tek arzusu vardır; en az 20 düşman uçağı düşürerek Blue Max madalyasını kazanmak. Hatta daha ilk görevinde bir İngiliz uçağını düşürür ama görev arkadaşının uçağı da düştüğü için tanık bulamaz ve ilk skorunu kaydettiremez. Uçağın düştüğü araziyi arasa da enkazı bulamaz. Arkadaşının ölümüne yas tutmak yerine skor peşinde koşması ve devamında gelişen bir çok olayda madalya uğruna sergilediği tavırlar başta komutanı olmak üzere herkes tarafından tepki çeker. Bunlara rağmen iyi bir pilot olan Stachel, filonun yıldız pilotu Willi’nin (Jeremy Kemp) Blue Max madalyasını takma töreninde, aynı zamanda Willi’nin amcası olan, General Klugemann’a (James Mason) takdim edilir. Stachel, savaştan yorgun ve huzursuz olan halk tabakasının kendi içlerinden gelen bir kahramana ihtiyacı olduğunu düşünen General’in ilgisini çeker, zira onu propaganda malzemesi yapmak ister. Bu arada, General’in genç karısı Kaeti (Ursula Andress) Willi ile gizli aşk yaşamaktadır (Aşk-ı Memnu vakası). Stachel, Kaeti’nin de ilgisini çeker ve bir aşk üçgenine dahil olur. Teğmen Stachel’in madalya hırsı uğruna maddi-manevi verdiği tüm mücadeleyi anlatan güzel ve akıcı bir film.

Yasak Bölge (2013)

Martin Copping, Johan Earl, and Tim Pocock in Forbidden Ground (2013)Orijinal Adı: Forbidden Ground
Yönetmen: Johan Earl, Adrian Powers
Oyuncular: Johan Earl, Martin Copping, Tim Pocock
IMDB Puanı: 4,9
Konusu: Film, I. Dünya Savaşının Batı Cephesinde Almanya ile İngiltere arasında geçen bir siper savaşında, iki siper arasında mahsur kalan 3 askerin hikayesini anlatıyor. İngiliz ordusu, Alman siperlerine doğru bir atak düzenler. Ancak, saldırı öncesi yapılan bombardıman iyi bir iş çıkaramadığı için Almanların savunma hattı tam kadro ve makineli tüfeklerle İngilizleri beklemektedir. Hal böyle olunca, atağa kalkan İngiliz bölüğün neredeyse tamamı ölür. Sadece Kıdemli Çavuş Arthur Wilkins, bir ayağını kaybeden Onbaşı Richard Jennings ve acemi asker O’Leary iki siper arasındaki No Man’s Land’de hayatta ve mahsur kalır. Onbaşı Jennings’in kopan bacağından kan kaybetmesi, Almanların bunları fark ederek taciz ateşinde bulunması ve daha da kötüsü başarısız olan bu atak nedeniyle yaklaşık bir saat sonra devasa toplarla o bölgenin bombardıman altına alınacak olması bu üçlünün başa çıkması gereken sorunlardır. Filmin büyük bir kısmı bu üçlünün iki siper arasındaki hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Düşük bütçeli ve acemi yönetmen işi olan, ancak o kadar da izlenmeyecek derecede kötü olmayan vasat bir film. I. Dünya Savaşındaki siper savaşlarında çokça rastlanan gaz saldırılarına karşı, idrarla yapılan korunma tekniğinin gösterilmesi akıllarda kalan bir enstantane oldu.

Büyük Savaş (1959)

Vittorio Gassman, Silvana Mangano, and Alberto Sordi in La grande guerra (1959)Orijinal Adı: La grande guerra (İngilizce: The Great War)
Yönetmen: Mario Monicelli
Oyuncular: Alberto Sordi, Vittorio Gassman, Bernard Blier
IMDB Puanı: 8,3
Konusu: Film, I. Dünya Savaşında cepheye giden iki askerin trajikomik hikayesini anlatıyor. Romalı Oreste Jacovacci ile Milanlı Giovanni Busacca I. Dünya Savaşı için asker alma sırasında askerlik şubesinde karşılaşırlar. Oreste, daha önceden askere kaydolduğu için ve Romalı olduğu için ona şubede görevlidir. Giovanni ise kayıt sırasındadır. Hasta numarası yapıp askerlikten yırtmak isteyen Giovanni, Oreste’ye yardım etmesi için para teklif eder. Oreste de yardım ediyormuş gibi yapıp parayı alır. Zaten Oreste de savaşa gitmek istemeyen üç kağıtçı bir tiptir. Bu ikili cephede aynı bölüğe düşerler. Kötü bir tanışma hikayeleri olsa da, zorluktan kaçma ve işten kaytarma konusundaki yetenekleri onları iyi bir ikili yapar. Artık, cepheden, siperden kaçmak için bütün angarya işlere talip olurlar ve hiç savaşmazlar. Filmin ana hikayesi ikilinin eğlenceli cephe maceraları olsa da, yan hikayeler hep savaşın acı gerçeklerinden ibaret. Akıcı anlatımıyla, kaliteli oyunculuk performansıyla, hem neşelendiren, hem hüzünlendiren İtalya yapımı klasik bir film. Şu repliğe kulak kesilin;
“İnsanlar savaşta askerliğin sadece ateş altındayken zor olduğunu sanıyorlar. Islak zeminde kıçının üzerinde öylece oturarak istihkakın gelmesini beklemenin ne kadar zor olduğunu bilmiyorlar.”

Kızıl Baron (2008)

Der rote Baron (2008)Orijinal Adı: Der rote Baron (İngilizce: The Red Baron)
Yönetmen: Nikolai Müllerschön
Oyuncular: Matthias Schweighöfer, Lena Headey, Til Schweiger,
IMDB Puanı: 6,4
Konusu: Film, Alman İmparatorluğunun I. Dünya Savaşı esnasındaki efsane savaş pilotu Kızıl Baron lakaplı Manfred von Richthofen’in hikayesini anlatıyor. Alman Hava Kuvvetlerinin yaman bir pilotu olarak yetişen Richthofen’in, harika bir uçuş yeteneği ve makineli tüfek kullanma kabiliyeti vardır. Bir çatışmada, İngilizlerin en iyi pilotlarından biri olan Lanoe Hawker’ı haklayınca, emrine bir hava filosu verilir. Filosunda ise en yakın arkadaşları, küçük kardeşi ve yeni savaş pilotları vardır. Ekibiyle beraber girdiği çatışmalardan hep zaferle ayrılan Richthofen, uçuş ve atış yeteneğiyle, arkadaşlarına olan bağlılığıyla, centilmenliğiyle tam bir kahraman olarak görülür ve Almanya’nın savaş sırasındaki propaganda figürlerinden biri olur. Ancak, zamanla hem savaşı kazanabileceklerine dair ümidini yitirir, hem de genel olarak savaştan ölümden tiksinmeye başlar. Düşman savaş pilotlarına olan saygısı da komutanları tarafından pek hoş karşılanmaz. Hasılı, filmde Richthofen’in savaş süresince verdiği mücadele ve sergilediği duruş anlatılıyor, yan hikayede de hemşire Kate ile olan aşkı var. Bol bol uçak çatışması sahnelerine yer verilen, akıcı güzel bir film.

60. Tepenin Altında (2010)

Beneath Hill 60 (2010)Orijinal Adı: Beneath Hill 60
Yönetmen: Jeremy Sims
Oyuncular: Brendan Cowell, Harrison Gilbertson, Steve Le Marquand
IMDB Puanı: 7,1
Konusu: I. Dünya Savaşının Batı Cephesinde karşılıklı siperler arasındaki top atışları ve çatışmalar savaşı çıkmaza doğru sürüklerken, her iki taraf da yer altından tünellerle karşı cephenin altına inmeye ve patlatmaya yönelik planlar yapar. Ancak, siperlerin Manş denizinden teey Alp dağlarına kadar uzanması, asker kayıpların giderek artması, tünel kazma konusunda profesyonel desteğe ihtiyaç duyulması gibi koşullar İngiltere ordusunu sivil madencilerden ve mühendislerden oluşan ekipleri cephede görevlendirmeye mecbur kılar. Bunun için ideal kişiler de, madenciliğin yaygın ve gelişmiş olduğu Avustralya’daki madenlerde çalışanlardır. Kahramanımız Oliver Woodward, savaşın başladığında askere katılmaya gönüllü olmayan ve bu süreçte Papua’da madenciliğe devam eden, bu nedenle de çevresinden mahalle baskısı gören bir madencidir. İngiliz ordusu Avustralya Tünel Birliğini kurunca orduya katılan ve Fransa’daki bir siperde tünel kazan birliğin başına getirilen Woodward, verilen görevi layıkıyla yerine getirir. Yeni görev yeri ise, Belçika’nın Ypres kentindeki 60. Tepe (Hill 60) bölgesidir. Her iki taraf için de kritik öneme sahip 60. Tepe Almanların elindedir. İngilizler ise büyük bir tünel kazarak tarihin en büyük patlayıcı yığınaklarından birini Alman siperlerinin tam altına yerleştirmiştir. Woodward ve ekibinin görevi tünel güvenliğini sağlamak ve zamanı gelince düğmeye basmaktır. Avustralya yapımı, gayet akıcı ve sade anlatımı olan, ufak hikayelerle senaryosu zenginleştirilmiş, klostrofobisi olanların izlerken zorlanabileceği, mavi kil, fare sesi, gittikçe küçülen mum alevi gibi hatırda kalıcı enstantaneleriyle güzel bir film.

Ateşkes (2005)

Orijinal Adı: Joyeux Noël
Yönetmen: Christian Carion
Oyuncular: Diane Kruger, Benno Fürmann, Guillaume Canet, Gary Lewis, Alex Ferns, Daniel Brühl
IMDB Puanı: 7,8
Konusu: I. Dünya Savaşının ilk yılında, Christmas Eve (Noel Arifesi) günü yaklaşırken Batı Cephesinde her iki tarafın askerleri de kendi çapında Noel kutlaması hazırlığı yapar. Siper savaşından ve bitmek bilmeyen top atışlarından çok sıkılan askerle için bu Noel kutlaması büyük moral olacaktır. Almanya tarafında, opera sanatçısı Anna Sörensen, kendisi gibi opera sanatçısı olan ve cepheye gönderilen eşi Nikolaus Sprink ile buluşabilmek için ordu karargahını ikna ederek bir gösteri organize eder. Burada eşiyle buluşup komutana performans sergileyen çift, cephedeki askerlere de şarkı söyleyerek moral vermek için Sprink’in görevli olduğu sipere giderler. Onların sesini duyan Fransa ve İskoçya siperlerindeki askerler alkışlarla, tulumlarla karşılık verince, Sprink şevke gelerek, iki siper arasındaki “No Man’s Land”e çıkar. Sonra herkes siperinden dışarı çıkmaya başlayınca, üç tarafın subayları kendi aralarında “Noel Ateşkesi” ilan ederler. Siperlerin ortasındaki bölgede sohbet, yiyecek-içecek paylaşımı, hatta futbol oynamaya kadar giden kısa süreli bir muhabbet ortamı oluşur. Bir opera sanatçısının siper ziyareti, Noel’de ateşkes ilan etme, iki taraf arasında futbol oynama, siperler arasında gidip gelen bir kedinin Fransa tarafında vatan haini ilan edilmesi gibi gerçek hikayelerden yola çıkarak uyarlanan güzel bir I. Dünya Savaşı filmi. Her üç cepheye de ana konudan bağımsız ama destekleyici birer hikaye yazılması filmin senaryosunu zenginleştirmiş.

 

Yolculuğun Sonu (2017)

Orijinal Adı: Journey’s End
Yönetmen: Saul Dibb
Oyuncular: Paul Bettany, Sam Claflin, Stephen Graham, Asa Butterfield
IMDB Puanı: 6,7
Konusu: I. Dünya Savaşının son yılında, Fransa topraklarındaki siper savaşları hiç bitmeyecekmiş gibi devam etmektedir. İngiliz kuvvetleri arasında, Almanların çok büyük bir taarruz planladığı ve her an saldırıya geçebilecekleri yönünde bir dedikodu yayılır. Bu nedenle, siperlerde 6 gün süreyle dönüşümlü olarak nöbet tutan askerler, korku içerisinde beklerler. Nöbet sırası genç Yüzbaşı Stanhope ve ekibine gelir. Cepheye yeni gönderilen Subay Raleigh da, askeri okuldan tanıdığı Stanhope’un bölüğüne gönüllü olarak katılır. Gün geçtikçe stresli bekleyiş herkesin psikolojisini alt üst eder. Bu esnada, karargahtan bir talimat gelir ve Stanhope’un ekibinden sürpriz bir baskın yaparak, sorgulamak üzere bir Alman askerinin esir alınması istenir. Kurulacak ekibe ise, yufka yürekli Subay Osborne ile genç Subay Raleigh’in liderlik etmesi istenir. Film, içinde bulundukları durumdan dolayı sinirleri bozulan askerlerin gergin bekleyişlerini ve verilen talimatı yerine getirirken yaşadıklarını anlatıyor. I. Dünya Savaşının Batı Cephesinde, siper hayatının askerlerin psikolojisine etkisini anlatması bakımından güzel bir film, ancak, film çok yavaş ilerliyor. Belki de yönetmen, beklemenin sinir bozucu etkisini bize bu şekilde göstermek istemiştir…

Savaş Atı (2011)

War Horse (2011)Orijinal Adı: War Horse
Yönetmen: Steven Spielberg
Oyuncular: Jeremy Irvine
IMDB Puanı: 7,2
Konusu: İngiltere’nin Devon bölgesinde ailesiyle birlikte çitçilik yapan Albert Narracott, yaşlı babasının bir inat uğruna at pazarından açık artırmayla aldığı genç bir atla duygusal bağ kurar. Albert’ın Joey ismini verdiği bu at, her ne kadar tarla sürmek için genç ve zayıf olsa da, Albert evlerinin kirasını ödeyebilmek için onu eğitir ve tarla sürecek hale getirir. Lakin bu sefer de aşırı yağmur tarlalarını mahvedince, babası Joey’i o esnada patlak veren 1. Dünya Savaşı için İngiltere ordusuna at alımı yapan askerlere satar. Joey’i kendi şahsi atı yapan Yüzbaşı Nicholls, bu ata güvenir ve gerçekten de birliğinin en hızlı olur. Joey savaş boyunca bir çok el, hatta taraf değiştirir. Bu arada, Albert’ın da askerlik yaşı gelmiş ve cepheye gelmiştir. Film, Albert ile Joey’in hikayesini, ama daha çok Joey’in hikayesini anlatıyor. Filmin başrolü Joey diyebiliriz. Steven Spielberg’in usta anlatımıyla, sürükleyici, hoş, masalsı bir film. Savaş sahneleri de gayet etkileyici. Bu arada, filmde dijital sahne yok denecek kadar az olması, atların çok iyi oyunculuk sergilediği anlamına geliyor diyebiliriz.

Kahraman Pilotlar (2006)

James Franco in Flyboys (2006)Orijinal Adı: Flyboys
Yönetmen: Tony Bill
Oyuncular: James Franco, Jean Reno, Martin Henderson
IMDB Puanı: 6,5
Konusu: 1. Dünya Savaşının tüm şiddetiyle devam ettiği 1916 yılında çeşitli sebeplerle Fransa’ya giden Amerikalı gençler, gönüllü olarak Fransa Hava Kuvvetlerine katılırlar. Burada, Yüzbaşı Thenault (Jean Reno) komutanlığında ve tecrübeli savaş pilotu Reed Cassidy (Martin Henderson) rehberliğinde uçuş eğitimi alırlar. Yavaştan bombardıman uçaklarına eskort ederek göreve başlayan Amerikalı pilotların en iyisi ise Blaine Rawlings’dir (James Franco). Rawlings ve ekibin arkadaşlık bağları zamanla gelişir, bu arada Rawlings bir kıza aşık olur. Film, Rawlings ve arkadaşlarının Alman savaş uçaklarıyla, özellikle de “Black Falcon” lakaplı pilotla olan mücadelesini, aşklarını, arkadaşlıklarını anlatıyor. Zayıf senaryosuyla vasatlıktan ileri gidemeyen film, gişede de sağlam zarar etmiş. Filmde güzel olan ise, çokça savaş uçaklarının it dalaşının sergilenmesi.

Kayıp Müfreze (2001)

Ricky Schroder in The Lost Battalion (2001)Orijinal Adı: The Lost Battalion
Yönetmen: Russell Mulcahy
Oyuncular: Ricky Schroder, Phil McKee, Jamie Harris
IMDB Puanı: 7,1 
Konusu: I. Dünya Savaşının sonlarına doğru ABD’nin Batı Cephesine birliklerini göndermesiyle İtilaf Devletleri ilerlemeye başlar. Argon ormanları üzerinden yapılacak büyük bir taarruzu planlayan General Alexander, 77. Amerikan Birliğine bağlı Binbaşı Whittlesey komutasındaki taburu, taarruzun ortasındaki kuvvet olarak görevlendirir. Kanatlarda ise tümenin geri kalanı ve Fransız birlikleri saldırı yapacaktır. Ancak, Almanlar kanatlardaki ilerlemeyi daha önce durdurunca, Binbaşı Whittlesey’in taburu Alman birliklerinin ortasında yalnız kalır, karargahla iletişimi kesilir ve yeri belirlenemez. Günlerce Almanlarla savaşan taburun yiyecek, mühimmat ve tıbbi malzeme stoku da biter, ancak dayanmaya devam eder. New York’lu bir avukat olan Binbaşı Whittlesey’in taburu da kendisi gibi New York’ludur. İtalyan, Yahudi, Polonyalı, İrlandalı gibi farklı etnik kökenlerden gelen askerler New York gangsteri oldukları için ölümden korkmazlar ve asla pes etmezler. Bu taburun direnme hikayesini anlatan film, yakın planda sallanan kamerayla çekilmiş olması hasebiyle izlenmesi zor olsa da, tamamen cephede savaşarak geçtiği için, tam savaş filmi sevenlere göre. Savaş hikayelerinde sıklıkla rastladığımız, Generallerin verdiği ve intihar anlamına gelen görevleri yerine getiren küçük birliklerin komutanlarının ‘Bizi ölüme gönderdiniz, kendimizi feda ettik, şu kadar askerimizi kaybettik’ tarzı veryansınlarına da General Alexander’ın bir cevabı var;
“Bunlar kabul edilebilir kayıplar. … Sizin düşüneceğiniz 600 adamınız vardı, benimse savaşan 20 bin askerim. Bununla yaşamak zorundayım.”

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (1930)

All Quiet on the Western Front (1930)Orijinal Adı: All Quiet on the Western Front
Yönetmen: Lewis Milestone
Oyuncular: Lew Ayres, Louis Wolheim, John Wray
IMDB Puanı: 8,1 
Konusu: I. Dünya Savaşının en önemli mücadelesi Almanya işgali altındaki Fransa ve Belçika topraklarında açılan cepheler arasında geçmektedir. Batı cephesi olarak adlandırılan ve 4 yıldan fazla süren bu savaşta iki tarafta çok sayıda kayıplar vermektedir. Filmde ise, Almanya’da bir lisede öğretmenlerinin coşkulu konuşması sonrası askere kayıt olan gençlerin gözünden savaşın acımasızlığı anlatılmakta. Açlık, uykusuzluk, hastalık, çamur, yerin altında geçen günler, fareler ve bitmek bilmeyen top tüfek sesleri. Hatta top sesleri öyle ki izleyenleri bile rahatsız edecek cinsten. Filmde bir yandan bunlar anlatılırken asıl verilmek istenen mesaj askerlerin içinde bulundukları ve sonrasında evlerine götürdükleri ruhsal bunalımlar.
Film dönemi itibariyle sessiz sinema oyuncularını da içerdiği için oyunculuklar o türden. Ayrıca, sessiz müziksiz sahneleri de çok. Ama savaşın iç yüzünü göstermesi bakımından harika bir film. Askerlerin karşı cepheyi ele geçirince hemen sığınaklarına koşup yiyeceklere saldırmaları unutulmaz sahnelerden biri. Filmdeki en güzel mesajlardan biri de sempatik karakter Kat veriyor, savaş isteyen kralları, generalleri, bakanları bir meydana toplayacaksın ve dövüştüreceksin, iyi olan kazansın!

Zafer Yolları (1957)

Orijinal Adı: Paths Of Glory
Yönetmen: Stanley Kubrick
Oyuncular: Kirk Douglas, Ralph Meeker, Adolphe Menjou
IMDB Puanı: 8,4
Konusu: I. Dünya Savaşındaki en çetin savaşlardan biri de Fransa topraklarındaki Batı Cephesinde verilmektedir. Fransa ordusundaki General Mireau, Almanların hakimiyetinde olan ve iyi korunan bir tepenin alınması için görevlendirilir ve saldırı planını Albay Dax (Kirk Douglas) ile hazırlar. Ancak, Albay Dax askeri olarak çok mantıksız görünün bu saldırıya muhalefet eder, lakin emir yerine getirilir ve saldırı yapılır ve tabii ki başarısız olur. Bunun üzerine kurulan askeri mahkemede General askerlerini suçlarken Albay Dax askerleri savunur. Filmde Batı Cephesinin zor şartları ve ruhsal bunalımları da resmediliyor. Siyah beyaz çekilen filmde Stanley Kubrick yönetmenliğini, Kirk Douglas da oyunculuğunu konuşturuyor.